HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

28 ŞUBAT ZULMÜ HİZB-UT TAHRİR İÇİN DEVAM EDİYOR

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -28 ŞUBAT ZULMÜ HİZB-UT TAHRİR İÇİN DEVAM EDİYOR -3 MART 1924 HİLÂFET KALDIRILDI -PANDEMİDE YENİ NORMALLEŞME ADIMLARI

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


28 ŞUBAT ZULMÜ HİZB-UT TAHRİR İÇİN DEVAM EDİYOR


Üzülerek söylüyorum ama bu hafta da toplantımıza yine Müslümanlara yönelik bir gözaltı haberi ile başlamak durumundayım. Bu sabah Peygamberler şehri Şanlıurfa’da 11 Hizb-ut Tahrir mensubu Müslüman kardeşimiz evlerine baskın yapılarak gözaltına alındılar. Hiçbir suçu olmayan bu muhlis kardeşlerimiz hangi gerekçe ile gözaltına alındılar biliyor musunuz? Hilafetin kaldırılışının hicri 100’üncü yılı münasebetiyle Müslümanlara Hilafetin önemini hatırlatma gayesiyle esnaflara, STK ve vakıflara ziyaret gerçekleştirdikleri için, Köklü Değişim Dergisinin Hilafet Özel sayısını Urfa halkı ile paylaştıkları için gözaltına alındılar.  


Evet, yanlış duymadınız, kardeşlerimizin gözaltına alınma sebebi, yasal olarak çıkan bir dergiyi dağıtmak ve Hilafet hakkında sosyal medya hesaplarından paylaşım yapmak. Üstelik bu baskı ve gözaltılar daha önce farklı şehirlerde de olmuştu. Önce İstanbul ve Bursa’da 8 kardeşimiz, geçen hafta Afyon’da 5 Müslüman bacımız evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmışlardı. Şimdi ise Şanlıurfa’nın 11 yiğit dava erinin evini bastılar, sabah şafak vaktinde… Ne buldular söylesinler, fikirden başka, kitaptan başka, dergiden başka ne buldular? Neden korkuyorlar? Korkularının sebebi “Ey Müslümanlar Yıkılışının 100. Yılında Hilafeti Yeniden Kurun” yazılı dergi mi? Evet, korkularının sebebi bu, korkularının sebebi Peygamberler diyarı Urfa’nın Hilafet’e ses vermesi. 28 Şubat’ta zalim Kemalistler nasıl ki Müslüman bacımın başörtüsünü tehdit olarak görüyorlardı, şimdiki zalimlerde Hilafet’i tehdit olarak görüyorlar. Çünkü Hilafet kurulunca onların kurulu düzenleri bozulacak, çıkarları zedelenecek, rahatları kaçacak. 


Kıymetli Müslümanlar! Bildiğiniz gibi daha birkaç gün önce 28 Şubat post modern darbesinin 24. Yıldönümü anıldı. Sömürgeci efendilerinin kılıcını sallayan 28 Şubat darbecileri o dönemde başta başörtüsü olmak üzere İslam’ın bütün şiarlarına saldırdılar. Batı Çalışma Grubunu kurarak Müslümanları fişleyip İslami kimliklerinden dolayı cezalandırdılar. Medya ve iş dünyasındaki yandaşlarıyla birlikte Müslümanlara alçakça hakaretler ettiler. Ülkenin servetlerini talan edip ekonomik enkazı Müslümanların sırtına yüklediler. Kısaca bu ümmetin en büyük ideali olan “İslam ile yönetme” düşüncesine karşı, İslam ve Müslümanlara karşı topyekûn savaş başlattılar ve bu savaşın bin yıl süreceğini söylediler. Bugünkü iktidar partisi ve yöneticileri ise her yıl yaptıkları gibi bu yılda 28 Şubat’ı telin ettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medya hesabından, 28 Şubat’ta on binlerce Müslümanın sırf inancından dolayı zulme maruz kaldığını söyledi. Peki sonra ne oldu Sayın Erdoğan! Ak Parti, sizin partiniz iktidar oldu. Amerika’nın desteği ile iktidar oldunuz. Başörtüsüne özgürlük sağladınız, imam hatiplerin orta bölümlerini tekrar açtınız. Peki ya devletin başörtüsü ve İslam düşmanlığı sona ermedi. Zulüm sona erdi mi? Geçen hafta salı günü Ankara’da evlerine baskın yapılarak gözaltına alınan bacılarımızın haberini size veren oldu mu? Duymadınız mı, İletişim başkanlığından duymadıysanız partinizin Kadı Kolları da mı söylemedi? Kadın Kolları teşkilatınız İstanbul Sözleşmesi gibi zehirli projeleri uygulamak için gece gündüz çalışıyor. 28 Şubat’ta verilen başörtüsü mücadelesi bunun için miydi?  Hani 28 Şubat ile hesaplaşacaktınız? 28 Şubat’ın failleri ile hesaplaşmaya gittiniz mi? Hayır gitmediniz, aksine onlarla ortaklık kurdunuz! Eğer hesaplaşmaya gitmiş olsaydınız bugün bu mağduriyetleri konuşmazdık, Hilafet isteyen Müslümanlara tıpkı 28 Şubat’taki gibi eziyet edildiğine şahit olmazdık. Sizin iktidarınızda darbeci paşalar göstermelik bir şekilde yargılandı, Subayevlerinde tatillerini yapıyorlar, Bodrum’daki yalılarında hayat sürüyorlar. Siz 28 Şubat döneminde başörtülü asker analarını törenlere almayan kapıdan geri çeviren generallere Televizyonlarda koltuk verip parti propagandanızı yaptırdınız. Yazık Sayın Erdoğan yazık, Allah bunun hesabını soracak, bu zulmümler ahirette hesapsız kalmayacak.


Kıymetli Müslümanlar, 28 Şubat iktidar için koltuğunu tahkim eden siyasi bir çıkara dönüşürken, taviz verenleri düşmanına benzetirken, mücadele ruhunu sürdüren Müslümanlar için zulüm olmaya devam ediyor. Şimdi buradan İktidar yetkililerine seslenmek istiyorum. Artık 28 Şubat’ın edebiyatını yapmayı bırakın. Artık mağdur rolünü oynamayı bırakın. Sizi o koltuklara taşıyan Müslümanların ödediği bedelleri istismar etmeyi bırakın. Fikri ve siyasi çalışma yaparak Hilafet isteyen Hizb-ut Tahrir üyesi Müslümanlara zulmetmeyi bırakın. Urfa’da göz altına alınan 11 İbrahim’i kardeşimizi serbest bırakın. İbrahim as ile Nemrut arasındaki mücadelenin sonundan ibret alın. Hakim’in kendisinin şahit olduğu o büyük günün azabından sakının. İçi boş yargı ve insan hakları reformları ile hem kendinizi hem de Müslümanları kandırmaktan artık vazgeçin. Günahına girdiğiniz bunca mazlumun ahından kurtulmak için Rabbinizden af dileyin. Allah’ın vaadine doğru emin adımlarla ilerleyen Müslümanların önünden çekilin, gölge etmeyin. Son olarak Urfa’da gözaltına alınan kardeşlerimiz ve onların nezdinde tüm dava taşıyıcı kardeşlerimize, şunu söylemek istiyorum: İnsanları Allah’a davet etmek Nebi ve Rasullerin mesleğidir. Sizler İbrahim as gibi, Musa as gibi, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) gibi şerefli bir davet yüklendiniz. Bu sebeple onlar gibi baskı ve zulümlere maruz kalıyorsunuz. Onları koruyup destekleyen Allah elbette sizi bizi hepimizi koruyup destekleyecektir. Zira zaman değişir şartlar değişir, zalim ve mazlum değişir fakat Sünnetullah asla değişmez.


Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurdu: 
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًاۜيَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـًٔاۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam’ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâdetti. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur 55)

HİLAFET’İN YIKILMASI LOZAN’DA ALINAN TALİMATLA İŞLENEN TARİHİN EN BÜYÜK CİNAYETİDİR


Zaferler ve başarılarla dolu İslam tarihinin en acı, en yıkıcı ve tahribatı en fazla olan musibeti nedir biliyor musunuz? 3 Mart 1924’de yaşanan cürümdür. 3 Mart 1924’te işlenen cinayettir. İngiltere liderliğindeki Batılı devletler eliyle, Arap ve Türk hainlerin de yardımıyla işlenen cinayetten bahsediyorum. Lozan’da İngilizlerden alınacak sözde bağımsızlık için Lord Curzon’un koştuğu şart ile hiç acımadan yıkılan Hilafet’ten bahsediyorum. 3 Mart 1924 günü tehdit ve korku atmosferinde oldu bittiye getirilerek kalleşçe yıkılan, sırtından hançerlenen Hilafet’ten bahsediyorum. Tam 1300 yıllık, 13 asırlık İslam Hilafet Devleti’nin yıkılışından bahsediyorum. 


3 Mart 1924’te işlenen bu cinayet, bir insanın, yüzlerce, binlerce insanın katledilmesi, bir halkın topyekûn soykırıma uğramasından daha büyük bir şeydir. Çünkü 3 Mart 1924’te yıkılan Hilafet, öyle herhangi bir devletin tarih sahnesinden silinmesi değildir. Hilafet, İslam ümmetinin siyasi liderliğini temsil ediyordu, 3 Mart’ta bu otorite yıkıldı. Hilafet sayesinde İslam ahkâmı yeryüzünde tatbik ediliyordu, 3 Mart’ta İslam hayattan uzaklaştırıldı. Hilafet, 26 milyon km2 ye yayılan bir coğrafyanın birliğini sağlıyordu, 3 Mart’ta o coğrafya paramparça edildi. Hilafet, Müslümanları ve tüm tebaayı koruyan bir kalkandı, 3 Mart’ta o kalkan kırıldı ve ümmet korunaksız kaldı. O günden sonra Müslümanların başına gelmedik felaket kalmadı. Hilafet varken izzet, onur ve şeref vardı, 3 Mart’ta ümmet heybet ve azametini kaybetti. Hilafet zenginlik, bolluk, bereket ve refah demekti, 3 Mart’ta Hilafet kaldırıldı, servetlerimiz çalındı, toprak kurudu ve yoksulluğa mahkûm olduk. Hilafet; stratejik, askeri, ekonomik ve siyasi güç demekti, 3 Mart 1924’te Hilafet yıkıldı Ümmet o gücünü kaybetti. Hilafet Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’nın hadımıydı, 3 Mart’ta Hilafet yıkıldı, Kudüs işgal edildi, Mekke işbirlikçi Suudi yönetim eliyle kirletildi. 


Kıymetli Müslümanlar!
Hilafet’in yeniden ikamesi Müslümanlar için farzdır, Hilafet’in yeniden kurulması ölüm kalım meselesidir. Hilafet varlık yokluk meselesidir. Çünkü Hilafet yoksa İslam yok, Hilafet yoksa mizan yok, Hilafet yoksa cihan yok. Hilafetin yokluğunda küçücük toprak parçalarına razı edildik, Hilafetin yokluğundan kuru bir ekmeye muhtaç edildik. İşte Hilafet kurulduğunda o parçalara ayrılmış topraklar birleşecek, çalınmış servetler bize verilecek. Hilafet kurulduğunda ümmet kaybettiklerini geri kazanacak, Hilafet ile bu topraklara yeniden bolluk bereket ve refah gelecek. Hilafet kurulduğunda küresel sömürgecilik sistemi yok edilecek ve yeniden dünyanın birinci devleti konumuna yükselecek. Böylelikle tüm dünya zulmün karanlıklarından İslam’ın aydınlığına kavuşacak Allah’ın izniyle. Bu sayede İslam’ın adaleti yalnızca Müslümanlara değil, aynı zamanda Kapitalizmin yoksulluk ve sefalete mahkûm ettiği tüm insanlığa ulaşacak. İşte bunun için Hilafet’e karşı olan düşman cephesi birleşiyor, işte bunun için Hilafet isteyenlere karşı işbirlikçiler bileniyor. İşte bunun için hak ile batılın bu savaşı kıyasıya sürüyor. 


Artık Hilafeti yeniden kurmanın vakti gelmiştir. Artık yeniden şahit bir ümmet olmanın zamanı gelmiştir. Haydi o halde Ey Müslümanlar! Allah Subhanehu ve Teala’nın vaadi ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek için çalışın! O müjde nedir? O müjde nübüvvet minhacı üzere Hilafettir. 
AK PARTİ KONGRE SALONLARINDA VİRÜS YOK AMA CAMİLERDE VAR ÖYLE Mİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün herkesin merakla beklediği yeni normalleşme adımlarını açıkladı. Yapılan açıklamaya göre 4 risk kodu belirlenmiş bu risk kodlarına göre normalleşme adımları atılmış. 


Kıymetli Müslümanlar! Salgın hastalıklarda korunmak, tedbir almak, yasaklar getirmek halk sağlığı için elbette önemlidir ve gereklidir. Lakin bu pandemi tedbirleri ve yasaklar toplumun belirli kesimlerine uygulanırken belirli kesimlerine uygulanmıyor. Sağlık Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu risk haritasında Rize kırmızı bölge, yani çok riskli bölgede. Buna rağmen bu bilgilere sahip olan iktidar partisi Rize’de salonda İl kongresi yapıyor. Salonu hınca hınç dolduruyor, sosyal mesafe vesaire hak getire kimseye para cezası yazılmıyor. Kimseden hesap sorulmuyor! Bir başka yerde ise insanlara cenazeleri verilmiyor. İnsanların babalarının cenazelerine katılmaları engelleniyor, taziyeler yapılmıyor. Dağda sürüsünü otlatan teyzeye Jandarma müdahale ediyor ve maske takmasını istiyor. Sokakta yürürken nefes almak maskesini çıkartan insanlara ağır para cezaları yağdırılıyor. 


Bu apaçık halk ile alay etmek,  onun kaygı ve endişelerini hiçe saymak demektir. Bu apaçık büyük bir kibir ile halkı küçük görmek, halkın sağlığını tehlikeye atmaktır. Şayet tedbir alınacaksa bunu ilk başta siyasi partilerin uygulaması gerekir. Ne iktidar partisi ne muhalefet partileri yasaklara, tedbirlere aldırış etmemektedir. Buna rağmen iktidar insanları yasaklara uymaya davet ederken muhalefet yasağı çiğneyen iktidarı eleştirmektedir. Sanki kendisi ondan farklı gibi? Her ikisinin tutumunu açıklayacak tek kelime samimiyetsizliktir. Mart ayının girmesiyle şimdi risk bölgelerine göre değişen tedbirler alınmaya başlandı ve buna normalleşme denildi. Turizm sezonu yaklaştıkça normalleşmeler özellikle turizm bölgelerinde artacak ve turizm gelirlerinin etkilenmemesi sağlanacak, bu şimdiden belli oldu. Tıpkı turizm sezonu biter bitmez yasakların konulduğu gibi. 


Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları
İnsan hayatından bahsediyoruz. Tek bir tane dahi olsa insanımızın canı dünyadaki her şeyden daha değerlidir değerli olmalıdır. Şayet Coronavirüs bu kadar tehlikeli ise neden spor salonlarında tıka basa dolu olduğu halde kongreler yapılıyor? Neden ahlaksız tv programları halen sarmaş dolaş diziler, programlar yayınlamaya devam ediyor. Metrolar, otobüsler, dolmuşlar neden sıkış sıkış yolculuk eden insanlarla dolu? Bu nasıl bir önlem almak? Bu nasıl bir mücadele? Görünen o ki iktidarın sözünü geçtiği tek yer camiler! Ak Parti Kongrelerinde virüs yok ama camilerde var öyle mi? Camilerde halen saflar ayrı! Hatta bu ayrı durma öyle bir hal aldı ki Cuma namazlarında saf diye bir şey kalmadı! Cuma namazına gittiğinizde bir bakın! Kim nerede duruyor! Dileyen dilediği yerde durup namaz kılıyor. Ne saf düzeni var ne huşu var! Öyle bir duruma gelindi ki aynı arabada yolculuk yapan, aynı ofiste çalışan, ya da aynı evde yaşayan insanlar, metroda, otobüste, dolmuşta, uçakta burun buruna oturuyorlar ama Cuma namazı kılmak için camiye geldiklerinde sosyal mesafe diyerek safları bölüyorlar. Bu da gösteriyor ki normalleşme bid’atlarda başlamış. Safları ayırmak bid’at ve siz bu halka bu bid’atı normalleştirdiniz! Artık namaz adabı, namaz erkanı diye bir şey kalmadı! Yazık! Vallahi bu halka yazık! Bu halkı oyuncak ettiniz kendinize! Onların sağlıkları ile oynadığınız yetmedi akıl sağlıklarını da bozmaya başladınız! 


Kıymetli Müslümanlar! 
Hastalık, salgın Allah’ın imtihanıdır. Tedbir almak farzdır. Hastalığı bilerek başkasına bulaştırmak haramdır. Lakin tedbir alacağım derken Allah’ın farzlarını terk etmek daha büyük haramdır. Önce Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olun! Tevekkül edin! sonra tedbirlerinizi alın, tedbir almayanları uyarın ama hayattan kopmayın! Şeri hükümlerden ayrılmayın! Allah’ın dinine sıkıca sarılın! Ve hiç bırakmayın! 


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
03 MART 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.