HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Amerika size kötülükten ve zilletten başka ne verdi?

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN ABD ZİYARETİ VE YAPTIĞI AÇIKLAMALAR - MERKEZ BANKASININ FAİZ İNDİRİMİNİN YANSIMALARI - EĞİTİM SİSTEMİ VE ÖĞRENCİLERİN YURT SORUNU - HAYRETTİN KARAMAN’IN İKTİDAR HAKKINDA VERDİĞİ FETVA

 Haftalık Değerlendirme Toplantısı

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN ABD ZİYARETİ VE YAPTIĞI AÇIKLAMALAR

Kıymetli Müslümanlar, sayın basın mensupları

Geçen hafta bu kürsüden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti ile ilgili değerlendirmelerde bulunmuş ve Türkiye’nin kafir Amerika ile ne ortak değerlere ne de ortak çıkarlara sahip olabileceğini söylemiştik. Bizim bu toplantımızdan bir gün sonra 22 Eylül Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurul Salonu'nda katılımcılara hitap etti. Erdoğan yaptığı konuşmada Afganistan, Libya, Akdeniz, Filistin, Suriye ve Doğu Türkistan konularında mesajlar verdi.  Dönüş yolunda gazetecilere yaptığı açıklamada ise ziyareti boyunca kendisiyle ilgilenmeyen Amerika’ya bol bol sitem etti.

Kıymetli Müslümanlar değerli Basın Mensupları

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına baktığımızda Müslümanların geleceği açısından yine hiçbir umut ışığı göremedik maalesef. Zira sarf edilen sözlerde İslam’ın izzet ve ferasetinden eser yok. Müslümanların vahdetinden eser yok. Hayat memat meselesi olan Allah’ın adil şeriatından eser yok. Varsa yoksa demokrasi, varsa yoksa uluslararası hukuk, varsa yoksa sömürgecilere zararı dokunmayan reformist çağrılar. Hakikat unutulmuş ilahi değerler batıl ile karıştırılarak anlamsız ve ruhsuz hale getirilmiş. Müslümanların sorunları sözüm ona adaletsiz olmakla suçlanan Birleşmiş Milletlere havale edildi yine. Ne acıdır ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan üstün olmakla vasıflanan, yeryüzünün varisi olmakla, zaferden zafere koşmakla müjdelenen İslam ümmetine kafirlerle uzlaşmayı salık verdi yine.  Azamet yerine hamaseti yeğledi yine.

Bakınız Afgan mültecileri karşılama konusunda ABD’den yardım isteyerek kuru kuruya kardeşlik olmaz diyor. Libya’da Amerikan nüfuzuna kapı aralayan yeni siyasi ortamı desteklemeye devam edeceğini söylüyor. Kıbrıs konusunda Rum işgalini hiçe sayıyor. Filistin’de Amerika’nın iki devletli çözümünü savunarak gasıp Yahudi varlığına meşru devlet muamelesi yapıyor. Suriye’de iktidarda kalmasına yardım ettiği Esed rejiminin adını anmadan Türkiye’nin teröre karşı verdiği mücadele ile övünüyor. Ticari menfaatler karşılığında Komünist Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal etmesini ve Müslümanlara eziyet etmesini görmezden geliyor. Kısacası kıymetli Müslümanlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan dünya 5’ten büyüktür derken Müslümanların hayrına bir şey söylemiyor. Kendi tabiriyle sadece Müslümanların gazını alarak iktidarını uzatmanın mücadelesini veriyor.

Kıymetli Müslümanlar!

Gelelim “Biden ile iyi başladığımızı söyleyemem” ifadelerine… Şöyle diyor Erdoğan: Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, sayın Obama ile iyi çalıştım, sayın Trump ile iyi çalıştım ama sayın Biden ile iyi başladık diyemem."

Nerden baksanız garabet, nerden baksanız gaflet, çok açık söylüyorum nerden baksanız İslam’a ve Müslümanlara ihanet. Bu sözler başka türlü izah edilemez? Bu sözler konjonktür ile reel politik ile saçma sapan bahanelerle tevil edilemez. Allah aşkına Amerika’nın başkanları ile iyi çalışmak övünülecek bir şey midir?

Şimdi buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenmek istiyorum.

Amerika size kötülükten ve zilletten başka ne verdi? Amerika sizi kullanmaktan başka ne yaptı? Amerika size yalandan başka ne vaat etti? Sizin iyi çalıştık dediğiniz oğul Bush döneminde Müslümanlara karşı haçlı savaşı ilan edildi. Afganistan ve Irak işgal edildi. Yüzbinlerce Müslüman vahşice katledildi. Erkeklerimiz aşağılandı, kadınlarımızın iffetine dokunuldu. Şehirlerimiz ve servetlerimiz yağmalandı. Kutsallarımız çiğnendi. Çocuklara bile merhamet edilmedi. Siz de bu işgallere yardım ettiniz sayın Erdoğan.

Sizin iyi çalıştık dediğiniz Obama döneminde de bu işgal ve katliamlar devam etti. Suriyeli Müslümanlar yeryüzünün en büyük zulümlerine maruz kaldılar. Türkiye’de 15 Temmuz yaşandı. Sizin iyi çalıştık dediğiniz Trump döneminde Kudüs Yahudi varlığı "İsrail"in başkenti ilan edildi, Türkiye ekonomisi Rahip Brunson ile tehdit edildi. Ve daha burada sayamayacağımız nice düşmanlık ve aşağılamalar Amerikan başkanları tarafından icra edildi. Şimdi Biden size değer vermediğini gösterdiği için üzülüyor musunuz? Üzülmeyin Sayın Erdoğan! Bilakis bunu bir kurtuluş ve hakka dönüş fırsatı olarak görün. Amerika ile dostluğu terk edin. Rabbinize ve dininize yönelin.

Son olarak Allah Subhanehu ve Teala’nın şu sözlerini size hatırlatmak istiyorum.

“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” (Nisa 139)

Rabbimiz bu ayeti kerimede Müminlerin asıl güvenecekleri, dayanacakları, kader birliği yapacakları kimselerin iman kardeşleri olduğunu beyan ediyor. Çünkü güçlü ve saygın olmak için müminleri bırakıp kâfirlere sarılan, onların himayelerine sığınan kimselerde de aşağılık duygusu, özgüven eksikliği ve iman zayıflığı baş gösterir. Mutlak güç ve üstünlük Allah’a aittir. Başka hiçbir kimse Allah’a dayanan mümin kadar güçlü ve şerefli olamaz. Dolayısıyla Müminler de Allah’a güvendikleri, O’na sığındıkları, şerefi ve saygınlığı O’na kul olmakta aradıkları zaman güçlü ve şereflidirler. Bunu yaptıklarında maddî bakımdan da güçlü olmamaları için hiçbir sebep yoktur. Zira bu Allah’ın vaadidir. Ve Allah vaadinden asla dönmez.

MERKEZ BANKASININ FAİZ İNDİRİMİNİN YANSIMALARI

Merkez Bankası 23 Eylül’de Politika faizini %18’e düşürdüğünü açıkladı. Gariptir ki bu haber halkımız tarafından sevinçle karşılandı. Zira yıllardır onlara yüksek faizin ekonomiyi öldürdüğü, istihdamı yok ettiği, faiz lobisinin kazandıkça kazandığı söylendi durdu. Doğal olarak insanımız da buna inandı ve faiz oranlarındaki 1 puanlık düşüşe bile sevinmek zorunda kaldı.

Kıymetli Müslümanlar

Kapitalizm, servet sahiplerinin servetlerini korumak ve kat be kat arttırmak için icat edilmiş, üretime ve tüketime odaklanmış bir iktisadi sistemdir. Bu sistemde servet bir avuç zümrenin elinde dolaşıp durur. Halk onlar için ucuz iş gücünden başka bir şey ifade etmez. Kapitalist sistemin finans ayağı işte tam da bu söylediklerimizi destekler mahiyette inşa edilmiştir. Bu sistemde kazanan ama daima kazanan hep sermaye sahipleri olmuştur ve olmaya devam edecektir. Evet Merkez Bankası faiz oranını 1 puan indirdi ve %18 olarak belirledi. Peki faizin düşmesi ile her şey güllük gülistanlık mı oluyor? Tabi ki hayır!

Faiz düştüğünde finans sektörü dövize yöneliyor ve dövizde ani artışlar yaşanıyor. Nitekim Merkez Bankası’nın faiz indirimi açıklamasından hemen sonra dolar tarihinin en yüksek seviyesi olan 8.80’e fırladı. İthalata dayalı bir ekonomide doların yükselmesi herkesçe malumdur ki maliyetlerin yükselmesidir. Bu da tabi olarak yeni zamlar ve hayat pahalılığı demektir.

Bununla birlikte faiz ile devlet iç borçlanma senetleri arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Faiz yükseldiğinde borçlanma senedi fiyatı düşer, faiz düştüğünde senet fiyatı yükselir. Yani faiz oranı düştüğünde elinde borç senedi olanlar kazanmış servetlerine servet katmış oluyor. Peki Hazinenin çıkardığı bu borç senetlerini kim alıyor? Sokaktaki vatandaş mı? Elbette değil. Sokaktaki vatandaşın borç senedinden haberi bile yok. Bu senetleri alanlar yine bankalar. Bakın! Hazine 1.24 trilyon liralık Devlet iç borçlanma senedi satışı yapmış ve bu 1.24 trilyon liralık senetlerin 901 milyarlık kısmını bankalar satın almış. Yani faiz indirimi yapıldığında bankalar kaybetmiyor bilakis daha fazla kazanıyor. Faiz lobisi kaybetmiyor bilakis daha fazla kazanıyor.

Gördünüz değil mi ne yaparsanız yapın faizi düşürseniz de onlar kazanıyor faizi yükseltseniz de onlar kazanıyor. Faiz düştüğünde borçlanma senetlerinin fiyatı artıyor demiştik. Peki hazine bu fiyat artışlarını, borç senetleri ödemelerini nereden yapıyor? Tabi ki halkın ödediği ve ödeyeceği vergilerden yapıyor. Yani Kıymetli Müslümanlar halkımız alın teriyle kazanıyor kazandığının yarısını belki de daha fazlasını vergi olarak devlete veriyor. Sonra verdiği bu vergiler bankalara bir avuç sermaye sahibine faiz ödemesi ve borç senedi ödemesi şeklinde aktarılıyor. Alın terinin yarısını devlete veren halk marketlere gittiğinde karşılaştığı şey yeni zamlar ve hayat pahalılığı!

Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları

Bu adaletsiz, merhametsiz düzen bu vahşi kapitalist sistem bir an önce derhal yıkılmalıdır! Bu sistem sömürü sistemidir! Bu sistem fakirden alıp zengine veren bir sistemdir! Bu sistemde dağıtım da adalet yoktur! Bu sistemde zayıfa, fakire merhamet yoktur! En önemlisi bu sistemde insanlık diye bir şey yoktur! İşte bu nedenle diyoruz ki bu laik kapitalist sistem yıkılmalıdır! Ve Allah’ın izniyle onu yıkacak olan da bu toplumda yaşayan erdemli Müslümanlardan başkası değildir! Zira bizim dinimiz zalimle birlik olmayı değil zalime karşı durmayı emreder! Güçlünün değil zayıfın yanında durmayı emreder! Bizim dinimiz adaleti emreder ve der ki;

“Servet, içinizden belirli bir zümrenin arasında dolaşmasın” 

Hizbuttahrir Türkiye olarak vicdanlı, erdemli ve Rabbini unutmamış tüm Müslümanları bu kapitalist sistemi yıkmaya ve yerine adalet üzerine bina edilmiş İslam iktisat nizamını tatbik edecek olan Raşidi Hilafet Devletini kurmaya davet ediyor ve elimizi uzatıyoruz.

EĞİTİM SİSTEMİ VE ÖĞRENCİLERİN YURT SORUNU

2021 – 2022 yılı Eğitim ve Öğretim yılı ilk ve orta kademelerde başlayalı 3 hafta oldu. Fakat açıldığı günden beridir eğitime dair herhangi bir şey konuşamıyoruz. Pandemi şartları çocuklarımızın üzerinde bir gölge gibi gezinmeye devam ediyor. Maske ve mesafe kurallarından, sağlık taramalarına, çocuklara PCR uygulamasından, veliden izinsiz aşı yapma girişimlerine kadar kısıtlayıcı, zorlaştırıcı ve korku atmosferi oluşturan huzur bozucu bir dizi uygulama eşliğinde çocuklarımızı okullara gönderiyoruz.

İlk ve orta öğretimlerde durum böyle iken üniversitelerde maalesef tablo daha vahim. Geçen hafta birçok üniversite örgün öğretime başlayan öğrencilerin kampüs içerisine aşı olma veya PCR testi yapa zorunluluğu getirdi. Eğitim, bilgi ve kültür ile hiçbir ilgisi olmayan bu ve benzeri yöntemler ile gençliğimiz adeta farklı gündemlere çekiliyor. Öğrencilerin zihinleri istemedikleri başka uğraşlar ile meşgul oluyor. Fakat daha da vahim olanı son bir haftada sosyal medyaya düşen görüntüler ve paylaşımlar.

Öğrenciler üniversite çevresinde konaklayacak ev bulamıyor, bulsa da kirasını duyunca tutamıyor. Anadolu’nun en ücra köşelerinde bile sırf üniversiteye yakın diye 1+1 evlere 2000 lira kira vermek zorunda kalan öğrenciler de var. Bodrum katta tek odada iki kişi yaşamak zorunda olan var. Her yere üniversite kurmakla övünenler o binalarda okumak için evini yurdunu terk edip gurbete düşen gençliğin nerede kalacağını, nasıl yaşayacağını neden düşünmez? Allah aşkına söyler misiniz; gençlik, okulunda başarılı olmak, topluma liderlik etmek için mi mücadele edecek yoksa başını sokacak bir ev veya yurt bulmak için mi?

Her İlde bir iki üç üniversite açmakla övünen hükumet bu öğrencilerin geleceklerini düşünmüyor, eğitim hayatı bittikten onlara uygun iş koşulları hazırlamıyor anladık bari eğitimlerini uygun koşullarda yapmalarına olanak sağlaması gerekmez mi?

Barınmak gibi en temel ihtiyaçtan mahrum kalan üniversite öğrencileri bu koşullarda nasıl eğitim alacaklar, nasıl topluma yararlı birer nefer olacaklar. Huzur içinde kalacakları yurtlar neden inşa edilmez? Neden üniversiteler hem müfredat, hem akademik kadro hem de eğitim öğretim koşulları açısından tam donanımlı hale getirilmez. Neden bu alana yatırım yapılmaz. Yoksa öğrenciler sömürgeci kapitalist çarka katkı sunmadıkları için mi görmezden geliniyorlar? Kendi kurum ve kuruluşlarına bütçenin ağzını sonuna kadar açıp lüks binalar inşa edenler neden ülkenin geleceği olan öğrenciler için adım atmıyorlar? Üniversiteyi bitirdikten sonra iş arayan yüzbinlerce öğrenci dururken neden itibardan tasarruf olmaz denilerek betona yatırım yapılıyor?

Halbu ki bir ülkenin asıl itibarı gençliği ve geleceği olmalı öyle değil mi? Neden Türkiye’de gençler Avrupa’ya gitmek, orada çalışmak istiyorlar? Neden Türkiye dışarıya beyin göçü veriyor? Türkiye’ye gelen yabancı ülkelerin yöneticilerine ihtişamlı sarayları, binaları göstermek yerine geleceğimizi ve gençliğimizi göstermeniz gerekir. Çünkü asıl itibar ihtişamlı saray binalarına yatırım ile kazanılmaz, itibar gençliğe ve geleceğe yatırım ile kazanılır.

HAYRETTİN KARAMAN’IN İKTİDAR HAKKINDA VERDİĞİ FETVA

Yaşadığımız çağda Allah’tan hakkıyla korkan, yöneticileri muhasebe eden âlim bulmak neredeyse imkânsız. “Kaht-u ulemâ” yani “âlim kıtlığı var” desek yeridir. İktidarın etrafında toplanmış; onların yaptıklarına ses çıkarmayan, fetvalarıyla zulümlerinin önünü açan âlim(!) ise haddinden fazla maalesef

İşte Türkiye toplumuna mâl olmuş bir İslam hukukçusu olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman da bunlardan biri. Yer yer iktidarı destekleyen fetvaları ve açıklamalarıyla gündeme gelen sayın Karaman yine böylesi bir fetva ile gündemde. Sayın Karaman’ın demokratik laik esaslı mevcut iktidarı desteklemek, yanlışlarına sessiz kalmak saikiyle verdiği bu “talihsiz” fetva ilk değil. Umarız ki bu son olur…

Hayrettin karaman genel kamuoyuna açık bir şekilde dile getirmediği bu açıklamayı whatsap gruplarında dile getirmiş. Medya da gündeme gelen ve henüz Hayrettin Karaman’ın yalanlamadığı bu fetvada Karaman şöyle demiş: “İktidara zarar verecekse haksızlık ve doğruları söylemek caizdir diyemem…” Yani bir haksızlığı dile getirmek eğer iktidara zarar verecekse konuşmak caiz değildir susmanız gerekir. HasbunAllahi ve nimel vekil. Bir hocadan böylesi bir açıklamaya şahit olmak gerçekten çok üzücü… Allah’tan en çok korkması, hakikatleri en çok dillendirmesi gereken hoca kalkıp iktidarın zulüm ve haksızlıklarına karşı halkı dilsiz şeytan olmaya davet ediyor.

Bu fetvasıyla ne demek istiyor;  İktidarın işlediği cürümlere sakın ses çıkarmayın, Yöneticilerin yaptıkları haksızlıkları, yolsuzlukları görmezden gelin, Helalleri haram, haramları da helal sayan idarecilere karşı sakın doğruları konuşmayın,  Zalimlere karşı hak sözü söylemeyin. İktidar ne kadar yanlış yaparsa yapsın, ne kadar zulmederse etsin, ne kadar günah işlerse işlesin siz onları desteklemeye devam edin demek istiyor…

Vallahi sizin dediğiniz ve zannettiğiniz gibi değil sayın Karaman. İktidarın yanlışlarını dile getirmek caizdir. Caiz olmanın ötesinde farzdır. Hakkı konuşmak cihatların en efdalidir. Ve iktidarın yanlışlarını muhasebe etmek en öncelikli olarak da âlimlerin görevidir. Çünkü Allah’tan korkmaya en layık olanlar onlardır. Sakın unutmayın: suskunluk değil hakkı haykırmak âlimin şanındandır! Zalimin yanında değil karşısında olmak âlimin şiarındandır. Bu ümmet sizden hakkı gizlemenizi değil, hakkı haykırmanızı ister… Bu ümmet sizden iktidarın yanlışlarına sessiz kalmanızı değil, gerçekleri korkusuzca anlatmanızı ister.

Çünkü âlimler; Allah’ın insanlara birer ikramıdır. Onlar gecenin zifirî karanlığında parlayan yıldızlar, hidayetin öncüleri ve yeryüzünde nebilerin varisleridirler. Ümmeti zehirlemeye çalışan, batıl kusan kalemlerin panzehiri, sapkın fikirlere karşı da birer kalkandırlar. Âlimlerin sesi; cesaretini yitirmişlerin gür sesidir. Âlimlerin kıyamı uyuyan gönüllerin hak kıyamıdır. Dünyamızı karartan küfür bulutları ancak muttaki âlimlerle dağıtılır. Onlar ki, kimsenin konuşmaya cesaret edemediği bir zamanda sessizliği yırtan münadiler, çıkmaz sokaklarda hapsolmuş olan ümmete yol göstericidirler.

Rasulullah’ın varisleri olan âlimler kimlerdir biliyor musunuz? Fetvalarıyla iktidarı memnun edenler değil; yönetici kendisinden fetva istediğinde “bırakın onu memnun edecek fetvayı vermeyi benden Vasıt mescidinin kapılarını saymamı istese saymam” diyerek hapse mahkum olan Ebu Hanifedir. Rasulullah’ın varisleri yöneticilerin hoşnutluğu için dilini eğip bükenler değil; yöneticilerin verdiği üç beş kırıntı ve geçici menfaat karşılığında dinden taviz verenler değil; “batılda baş olmaktansa, hakta kuyruk olmayı tercih ederim” diyerek hakikat ile amel etmeyi hayatının gayesi hâline getiren, buna mukabil de bin bir türlü sıkıntılara maruz kalan âlimlerdir.

Son olarak; Ey kalemi batıl fikir kusan, dillerini eğip büken ve de fetva kalemini iktidarı memnun etmek için oynatan âlimler! Allah’tan korkun! Haktan yana saf tutun! Hakkı ayakta tutanlar olun! Rasulullah efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah'a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır konuşsun ya da sussun!”

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

28 Eylül 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.