HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Ramazan Ayında Pandemi Yasaklarından Yöneticiler Muaf mı?

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. - Ramazan Ayında Pandemi Yasaklarından Yöneticiler Muaf mı? - 128 Milyar Doları Hiç Eden Kapitalist İktisadi Sistemdir - Yunanı Şımartan Şey Türkiye'nin Zafer Dediği Lozan Antlaşmasıdır - Kıbrıs'taki Kur'an Kursları ve Laiklik Tartışması


RAMAZAN AYINDA PANDEMİ YASAKLARINDAN YÖNETİCİLER MUAF MI?


Son yıllarda, özellikle planlanmışçasına her Ramazan ayına İslam coğrafyasında yaşanan bir acı, bir işgal bir katliam haberinin hüznü ile başladık. Gün oldu, Irak işgalinde ilk sahurda Müslümanların üzerine Amerika’nın attığı bombalar ile başladık Ramazan’a... Gün oldu işgalci Yahudi varlığının Gazze saldırıları ve Kudüs’teki cinayetlerinin acısı ile oruçlarımızı tuttuk. Gün oldu Mısır’da darbeci Sisi, Rabia meydanında yüzlerce Müslüman’ı dünyanın gözü önünde oruçlu, oruçlu katletti. Başka bir gün oldu; ABD, Rusya, İran ve diğer işbirlikçilerin yardımıyla, dünya ölüm sessizliğindeyken katil Esed Suriye’de iftar ve sahur sofralarına bomba yağdırdı. Her şeye rağmen Ramazan rahmetiyle ve bereketiyle bizlere ve tüm Müslümanlara huzur verdi. 


Bu yıl Ramazan ayını daha bir buruk daha fazla bir hüzünle karşıladık. İslam beldelerinde işgal bitmedi, zulüm bitmedi, katliam ve cinayetler devam ediyor. Yani çaresizliğimize çare bulacak, sahipsizliğimize sahip çıkacak, güçsüzlüğümüze güç olacak bir otoritenin eksikliğini bu Ramazan ayında da yaşıyoruz. Ama bu Ramazan’da toplu sahurların, bereketli iftar davetlerinin ve salavatlar eşliğinde omuz omuza kılınan Teravihlerin eksikliğini de yaşıyoruz. Malum biliyorsunuz pandemi tedbirleri sebebiyle Ramazan ayı boyunca yarı kapanma kararı alındı. Toplu iftar ve sahurlar, teravih namazları, akraba ve komşu ziyaretleri yasaklandı. Alışveriş merkezleri açık, toplu taşıma araçlarında burun buruna insanlar seyahat edebiliyor. Meydanlar, iş merkezleri, oteller, turistik mekanlar hepsi açık. Ama Ramazan’ın manevi atmosferini tatmak için iftar daveti vermek, cemaatle camide teravih namazı kılmak yasak. Kime yasak sana bana, Ahmet amcaya, Mehmet abiye vatandaşa yasak ama yasakları koyan ve açıklayan yöneticilere serbest…


İnsanlar sevdikleriyle, anneleriyle, babalarıyla, kardeş ve akrabalarıyla iftar yapamıyor. Ama Ramazan ayı başladı başlayalı Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha henüz evinde ailesiyle iftar yapmadı herhalde.  Her gün toplu bir iftar sofrasında… Bir gün bakıyorsunuz Beştepe Sarayında şehit ailelerini ağırlamış onlarla toplu iftar yapıyor. Başka bir gün bakıyorsunuz gariban bir vatandaşın evine misafir olmuş mütevazi bir sofrada su ile oruç açıyor. Ertesi gün bakıyorsunuz altın rengi işlemelerle döşenmiş şatafatlı başka bir sofrada ittifak ortağı Bahçeli ile karşılıklı iftar yapıyor. Başka bir gün bakıyorsunuz karakolda polis memurları ile toplu iftarda buluşuyor. Tabi bu görüntüleri görünce sormak gerekiyor; pandemi ile ilgili alınan tedbirlere sadece vatandaş mı uyacak? Yasaklar sadece vatandaş için mi getirildi, yöneticiler, Cumhurbaşkanı bu yasaklardan muaf mı? 


Kıymetli Müslümanlar!
Dünyanın direği, halkın huzur ve asayişinin temini için gerekli olan en önemli kaide nedir biliyor musunuz? Herkesi içine alan adalet ve hakkaniyet… Yöneticiler, idareciler bunu sağlayamadıkları zaman güven ve emniyet kaybolur, artık sözlerinin halk nazarında hiçbir değeri, tesiri kalmaz. Sağlık Bakanı neredeyse her gün çıkıp virüs ile mücadelede hayati öneme sahip olduğuna inandığı tedbirlere uyulması için halka yalvarıyor. Ama kendisine ve halka karşı sorulu olan Cumhurbaşkanı’na lebalep dolu kongreler ile ilgili ağzını açıp tek kelime etmiyor. Ramazan ayında toplu şekilde iftar yapan Cumhurbaşkanı’na hatırlatma ve uyarı yapmıyor. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Herkese bulaşıp Cumhurbaşkanı’na bulaşmayan bir virüs mü çıktı?

İnsanların komşu ve akrabaları ile yapacakları iftarları dört gözle bekleyen ama Cumhurbaşkanı’nın katıldığı iftarları teğet geçen bir virüs mü var? Eğer öyleyse Sayın Bakan; halka bu kadar dil dökeceğinize gidin o virüse dil dökün halkı da teğet geçsin olsun bitsin. Bu nasıl bir uygulamadır, bu nasıl kayırmadır. Bu nasıl bir duyarlılıktır ki, vatandaşa siz yapmayın diyorsunuz ertesi gün o yasağı siz deliyorsunuz. Hem de milletin gözüne soka soka propagandasını, reklamını yaparak. Sizin adalet dediğiniz bu mu, sizin hiç dilinizden düşürmediğiniz adil yönetici Ömer böyle mi yaptı? Halife Ömer öyle adil, öyle güvenilir bir yöneticiydi ki o halkından emin, halk da Ömer’den emindi. İran elçisi Hürmüzan, çölde bir hurma gölgesinde eski bir elbise ile kayıtsız ferah bir şekilde uyuyan Ömer’i görünce ona şöyle demiş: “Ya Ömer rahatına bak; adaletle davranmanın rahat uykusu sana müyesser oldu. Çünkü halk senden emin olduğu gibi sende halkından eminsin.”


Kıymetli Müslümanlar! 
Biz bu Ramazan ayına bir isim verdik. Dedik ki “Ramazan Değerlerimize Sarılma Zamanı” Değerlerimizin teker teker yok edildiği, Müslümanların her geçen gün değerlerin biraz daha uzaklaştığı bir dönemde, bir zamanda, bu hatırlatmayı yaptık ve dedik ki, evet gün değerlerimize sarılma zamanıdır. Gün Kur’an’a bağlılık zamanı, gün Allah’ın kitabının hükümlerine sarılma zamanı, gün Sıla-i Rahim yapma zamanı, gün kardeşlik ve akrabalık bağlarımızı kuvvetlendirme zamanıdır. Gün Emri bil Maruf Nehyi anil Münker amelini ihmal etmeden bunu Müslümanlar arasında yayma zamanıdır. Bugün şeytanlaşmış insanların haya ve ar damarları çatlamış, bunlar toplumu ifsat etmek için çalışıyor. Onun için gün hayalı, takvalı olma ve bu değerleri Müslümanlar arasında yayma zamanıdır. Gün yöneticilerin haramlarını, yanlışlarını ve kötülüklerini yüzlerine söyleme, adil şahitlik üzere onları muhasebe etme zamanıdır. Gün zayıf düşmüş ve parçalanmış ümmetin ancak ve ancak Hilafet ile güçlenip vahdet üzere toplanacağını haykırma zamanıdır. Ramazan ayının rahmet ve bereketi ile Müslümanların bu değerleri kuşanmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz. 


128 MİLYAR DOLARI HİÇ EDEN KAPİTALİST İKTİSADİ SİSTEMDİR
Türkiye’de muhalefet partilerinin “128 Milyar Dolar Nerede?” mottosuyla başlatmış olduğu kampanya gündemdeki yerini koruyor. CHP, kampanyayı daha da genişleterek parti binalarına “128 Milyar Nerede?” yazan afişler asıyor. İktidar bu afişleri toplatmaya ve sorumlular hakkında davalar açarak baskı kurmaya çalışıyor. 


Kıymetli Müslümanlar!
İktidarda yolsuzluk var mıdır? Vardır! İktidarda servetlerin yandaşlara peşkeş çekilmesi var mıdır? Vardır? Bakın tüm bunlar ayrı şey, 128 milyar dolar nerede demek ayrı şey! CHP’nin ve sair muhalefet partilerinin böyle dürüst, halkını düşünen, halkın parasının hesabını soran tavırlarına aldırış etmeyin. Onların muhalefeti, iktidar nimetlerinden kendileri ve çevreleri faydalansın diye yapıyorlar. Yoksa halkı düşündükleri falan yok! Kendileri iktidarda olmuş olsaydı 128 milyar yerinde duracak mıydı? Bugün için muhalefet yapan ve dürüstlük pozları veren partilerinden herhangi biri iktidarda olmuş olsaydı o 128 milyar dolara sahip çıkacak mıydı? Elbette ki hayır! Zira 128 milyar doları hiç eden bu kapitalist sistemin ta kendisidir! Bu faize, dövize, borsaya dayalı kapitalist sistem içerisinde devleti yöneten kim olursa olsun sömürgeci güçlere boyun eğecek ve ümmetin parasını onları doyurmak için heder edecekti.


Size nasıl bir iktisadi sarmalın içinde debelendiğimizi çok kısa bir şekilde anlatmak istiyorum. Kamu giderlerini karşılayamayan ülke dışarıdan borç alır. Borcunu ödemek için de tekrar borçlanır. Borç batağına düştüğünde borçların faizlerini ödemek için faizleri arttırır. Faizler artınca yatırım azalır ve işsizlik artar. Faizler düşünce döviz yükselir. Dövizin yükselmesi ithalata dayalı ekonomilerde maliyetlerin artması dolayısıyla halka zam olarak yansıması demektir. Buna enflasyon da denir. İşte iktidar bu dengeyi korumak için dövizi düşük tutmaya çalışıyor, bu yapmanın iki yolu vardır. Piyasaya döviz sürmek ve faizleri yükseltmek. Merkez Bankası’nın aylardır yaptığı işte bundan ibaret! Döviz satarak dövizin ateşini düşürmeye çalıştı. Döviz rezervi kalmayınca faize yüklendi. AK Parti iktidarı 18 yılda 510 milyar dolar faiz ödemesi gerçekleştirdi. Dikkat edin ana para değil bu ödenen ana paranın faizi. Peki Ak Partiden önce durum neydi? 1975-2002 arasında çeşitli iktidarlar döneminde faize ödenen para 252 milyar dolar. 


Şimdi anlatmak istediğimiz sanırım daha iyi anlaşılmıştır. Bizim Ak Partiyi temize çıkartma ya da Ak Partiye kuru kuruya muhalefet etme gibi bir derdimiz hiç olmadı. Zira biz menfaat muhalefeti yapan siyasi partilerden değiliz. Bizim muhalefetimiz bu laik kapitalist sömürgeci sistemin kendisinedir. Zira sistemin kendisi hırsızlık, yolsuzluk ve sömürü üretmektedir. Görüldüğü üzere bu sistem sadece 128 milyar doları sömürmedi. Yıllardır faizle döviz kuruyla, borsayla Müslüman Türkiye halkının trilyonlarca dolarını sömürdü. Halkımızı açlık sınırında yaşamaya mahkûm etti.  Bu ülkenin öz sermayesi olan 128 milyar doları para babalarına, kapitalist sermaye sahiplerine dağıtan sitem vatandaşa da patates soğan dağıtıyor. Bu ülkenin öz kaynaklarını sömürgecilere satanlar lüks hayat içinde yaşarken, halkımız sefalet içinde aç karnını doyurmak için gece gündüz çalışıyor. Onun için 128 milyarı kapitalist baronlara, sömürgeci güçlere peşkeş çeken iktidar kadar 128 milyar dolar nerede diyen muhalefet partileri de suçludur ve sabıkalıdır. Çünkü bu partilerin tamamı sömürgeci güçler ile birlikte hareket etmektedirler. Dolayısıyla tek çözüm laik kapitalist sistemin tamamen ortadan kaldırılması ve İslam iktisat nizamını tatbik edecek Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasıdır. Bu devlet kurulmadıkça ümmetin servetleri heder edilmeye ve sömürgeci güçlere peşkeş çekilmeye devam edilecektir. Nice 128 milyar dolarlar halkın gözü önünde yok olup gidecektir. 


YUNANI ŞIMARTAN ŞEY TÜRKİYE’NİN ZAFER DEDİĞİ LOZAN ANLAŞMASIDIR
Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz meselesi üzerinden devam eden siyasi kriz bu kez Ankara’da kendini gösterdi. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias kameralar önünde Türkiye’nin Yunanistan’ın egemenlik haklarını ihlal ettiğini ifade eden küstah bir açıklamaya imza attı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise başta mültecilere karşı tutumları olmak üzere Yunanistan’ın yaptıkları ile Yunan bakana cevap verdi. Halbuki bu ziyaretin gerçekleşebilmesi için aylar süren bir diplomasi trafiği yürütülmüştü. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki Oruç Reis sondaj gemisini limana geri çekerek Yunanistan’la müzakere için geri adım atmıştı. Ancak verilen bu taviz Avrupa Birliğini arkasına alan Yunanistan’ı şımarık politikalarından vazgeçirmeye yetmemiş anlaşılan.


Kıymetli Müslümanlar!
Türkiye’nin Yunanistan ile yaşadığı siyasi kriz bugün ortaya çıkmış bir şey değil. Bu krizin temelinde yaklaşık yüz yıl önce imzalanan ve Türkiye’nin sözde tapusu ve bağımsızlığı olarak pazarlanan Lozan anlaşması var. Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olmasına rağmen paralel Ankara Hükümetinin imzaladığı Lozan Anlaşması, Türkiye’yi kıyılarına hapsetti. Lozan anlaşmasında yer alan 12. maddeye göre Ege adalarının tamamına yakını Yunanistan’a bağlandı. Oysa bazı adalar, Yunanistan’a yaklaşık 600 km uzaklıktayken, Türkiye anakarasına sadece 2 km uzaklıktadır. Söz konusu bu madde Yunanistan’a Türkiye’nin adalar bölgesinde hatta kendi kıyılarında sondaj yapmamasını talep etme hakkını veriyor. Çünkü bu, Lozan Anlaşması uyarınca Yunanistan’ın münhasır hakkı olarak görülüyor! 


İşte Lozan anlaşması sayesinde bedava toprak sahibi olan Yunanistan’ın çığırtkanlığı ve küstahlığı buradan kaynaklanıyor. Yine Lozan anlaşmasındaki, 20. Maddeye göre Türkiye, Kıbrıs’ın İngiltere’ye ilhak olmasını kabul etti. Aynı zamanda anlaşmadaki diğer maddeler uyarınca boğazlar ve denizler üzerindeki hakimiyetini kaybetti.  Gerçek bu kadar açık olduğu halde Türkiye yöneticileri Yunanistan’a had bildirdiklerinden bahsediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan sondaj gemilerine Fatih ve Kanuni gibi büyük komutanların isimlerini vererek Müslümanların duygularını okşuyor! Lakin Türkiye’nin izlediği politikada ne Fatih’ten ne Kanuni’den ne de Osmanlı Hilafet devletinden eser yok. Eğer öyle olsaydı yüzyıllarca Osmanlı valileri tarafından yönetilen Yunanistan böyle küstahlaşamazdı. Sömürgeci kafirlerin savaş gemileri Akdeniz’de cirit atamazdı. Zira Hilafet varken Akdeniz bir Osmanlı gölüydü, Kıbrıs ise o gölde korsan tehlikelerinden emin bir şekilde yüzen bir gemiydi. Bugün ise Türkiye Akdeniz’deki zenginlikleri çıkarmaya dahi teşebbüs edemiyor. Akdeniz’in zenginliklerine salya akıtan kafir Amerika’nın yönlendirmesiyle Avrupa’ya meydan okuyor. Amerika kendi derdine düşünce geri adım atıyor. İçerisine düştükleri zilleti örtbas etmek için ise algı üstüne algı yapıyor. 


Daha dün Ak parti sözcüsü Ömer Çelik Yunanistan’ın mültecilere nasıl kötülükler yaptığını fotoğraflar göstererek anlattı. Sayın Ömer Çelik! Siz değil miydiniz Avrupa’dan para koparmak için “açarız kapıları mültecileri üzerinize salarız” diyen? Siz değil miydiniz kapıları açıp Suriyeli mazlumları Yunanistan sınırına ölüme gönderen? Ensar olmaktan dem vurup kardeşlerinizi şantaj malzemesi yapan sizin iktidarınız değil miydi? O gün mazlum mültecileri Yunan’ın insafına nasıl terk ettiniz? Yunanistan’ın gerçek yüzünü bugün mü gördünüz?


KIBRIS’TAKİ KUR’AN KURSLARI VE LAİKLİK TARTIŞMASI 
Birkaç gün önce Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, Hizmet Sendikası tarafından açılan dava ile ilgili karar verdi. Din İşleri Dairesi'nin Kur'an Kursu düzenlemesinin Anayasadaki "laiklik" ilkesine aykırı olduğuna hükmetti biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gelişme üzerine Anayasa Mahkemesi Başkanının yapmış olduğu açıklamayı kabul etmenin mümkün olmadığını söyleyerek, “Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir" diye açıklama yaptı. Bu açıklamayı iktidarın diğer yetkililerinin açıklamaları takip etti.  Mesele adeta laikliği aklama yarışına döndü. En son dün Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik, “Laiklik bir ideolojik mücadele aracı değil, toplumsal barışı koruyan bir düzenlemedir." Dedi. 


Kıymetli Müslümanlar! 
İktidar yöneticileri ya da ne dediklerini ya da söylediklerinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Bir taraftan Kuzey Kıbrıs Fransa değil diyorlar, diğer taraftan Fransız menşeli laikliği savunup duruyorlar. Neymiş efendim. Laiklik din ve vicdan özgürlüğü demekmiş. Bütün dinlere eşit mesafede olmak demekmiş, laiklik toplumsal barışı koruyan bir ilkeymiş vesaire… Dini hayattan kovarak daha işin başında İslam ve Müslümanlara savaş açan laiklik nasıl toplumsal barışı sağlayacak? Bugün laiklik ile yönetilen hangi ülkede toplumsal barış var? Türkiye’de bunu laiklik ile sağlayabildin mi ki Kuzey Kıbrıs için de tavsiye ediyorsun? 


Laiklik kapitalizm demektir, sömürgecilik demektir. İnsanı insan yapan değerlere savaş açan düzenlerdir laik düzenler. Her nerede olursa olsun, her ne şekilde uygulanırsa uygulansın Müslümanım diyen biri için laiklik küfürdür. Nokta. Ama Ak Parti gibi laikliği Müslümanlara sevdirmek için çalışan partiler bu konuda tabi farklı düşünüyorlar. Sömürgeci Batılı devletler laikliği bölgesel ve küresel çıkarlarına göre her coğrafyada oradaki işbirlikçileri eliyle farklı uyguluyorlar. Kimisi baskıcı jakoben laiklik anlayışını benimsiyor, kimisi soft daha yumuşak bir laiklik anlayışını benimsiyor. Daha önce Türkiye’de uzun yıllar hüküm süren İngiliz tipi katı laiklik anlayışı Kıbrıs'ta hala daha hüküm sürmeye devam ediyor. Ak Parti iktidarı ile son 20 yılda Türkiye’de yerleştirilen laiklik anlayışı ise Amerikan tipi soft laiklik anlayışıdır. Yani İngiliz tipi laiklik anlayışı Kıbrıs'ta, Amerikan tipi laiklik anlayışı Türkiye'de... Müslümanlara ise bu ikisini kıyaslayıp ikisinden birini seçmeleri için baskı yapılıyor. 


Kıymetli Müslümanlar!
Neden hep onların sunduklarını kabul etmek zorunda olalım? Neden küfür olan ve bize Batı’dan gelen laikliğe mahkûm olalım. Gelin hem dün Lozan’da bize dayatılan katı laikliğe, hem de bugün Davos’ta yine bize dayatılan soft laikliğe birlikte hayır diyelim! Gerçekten toplumsal barış ve huzuru temin edecek İslam’ı ve Hilafet düzenini isteyelim? Eğer laiklikten yüz çevirip İslam’ı istersek ve Raşidi Hilafet’i ikame edersek, işte o zaman Lozan’da ve sonrasında kaybettiğimiz her şey Allah’ın izniyle yeniden bizim olacaktır. On iki ada bizim olacak, Kıbrıs’ta bizim olacak, Musul’da bizim olacak Kerkük’te bizim olacak inşallah…  


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
20 NİSAN 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.