HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 16 Ocak 2024

Muhammed Emin Yıldırım, "Ümmetimizin çiğnenen hakları hususunda kafirlerden asla adalet beklenemez! Kendisi zalim ve bozguncu olan adalet veremez."

KUZEY IRAK’TAKİ TERÖR SALDIRISI

Sözlerime bu sabah Mersin-Antalya D-400 Karayolu Aydıncık çıkışında yaşanan kaza ile başlamak istiyorum. İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre yaşanan bu elim kazada 9 kişi hayatını kaybetti, 13’ü ağır olmak üzere 30 kişi yaralandı. Kazada hayatını kaybeden kardeşlerimize Rabbimizden rahmet, ailelerine baş sağlığı ve sabır diliyorum. Yaralı olarak kurtulan kardeşlerimize acil şifalar diliyorum, umarım daha fazla kayıp yaşanmaz ve yaralı kardeşlerimiz bir an önce sağlıklarına kavuşurlar. Rabbimiz bizleri ve tüm Müslümanları bu tür kaza ve musibetlerden muhafaza eylesin.

Geçtiğimiz hafta 12 Ocak Cuma günü TSK’nın Pençe Kilit Harekâtı kapsamında konuşlandığı Kuzey Irak’taki bir üs bölgesine PKK tarafından yine bir terör saldırısı gerçekleştirildi. Savunma Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre bu saldırıda 9 askerimiz can verdi ve 4 asker yaralı olarak kurtuldu. Bu hain saldırılarda can veren kardeşlerimize Rabbimizden rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Saldırının hemen ardından TSK tarafından bölgede terör odaklarına yönelik hava harekâtı başlatıldı. Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre PKK/YPG/KCK ve diğer terör unsurlarını etkisiz hale getirmek için Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakkının kullanıldığı söylendi. Bu kapsamda Irak’ın kuzeyindeki Metina, Hakurk, Gara ve Kandil bölgeleri ile Suriye’nin kuzeyinde bulunan hedeflere 13, 14, 15 Ocak tarihlerinde hava harekâtı başlatıldığı açıklandı. Açıklamada bu harekât ile terör unsurlarının olduğu mağara, sığınak, barınak ve petrol tesislerinden oluşan 29 hedefin imha edildiği bildirildi.

 Malum bundan 24 gün önce de aynı bölgede benzer saldırı yaşanmıştı ve 12 asker hayatını kaybetmişti. 45 yıldır bu topraklarda kan akıyor, evlatlarımız katlediliyor, yuvalar yıkılıyor, evlere ateş düşüyor ve bu terör bir türlü bitirilemiyor. Her saldırısı sonrasında karşı harekâtlar yapılıyor, dağlar, taşlar, mağaralar bombalanıyor ama nedense terör sorunu bir türlü çözülemiyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü 45 yıldır bu topraklarda terör estiren, masum insanları katleden terör unsurlarının oluşmasını sağlayanlar sömürgeci Batılı devletlerdir. Türkiye üzerindeki siyasi ve ekonomik çıkarları için fitne kışkırtıcılığı ve katliamlar yapan, kan akıtan ve bombalar patlatanlar bu devletlerdir. Bu devletler ABD ve İngiltere’dir. Türkiye’de meydana gelen tüm katliamların, göçlerin, yakılan köylerin, basılan karakolların, asimilasyonun, köyleşen şehirlerin, asit kuyularının, ölüm tarlalarının, faili meçhullerin, katledilen on binlerce askerin, yüz milyarlarca dolarlık güvenlik harcamalarının ve harabeye çevrilen şehirlerin asıl suçlusu bu devletlerdir.

Terörü besleyen ve destekleyen terör devletleri bunlardır. Terör eylemleri ile varlığını sürdüren taşeronların perde arkasındaki patronları bu devletlerdir. Onları çıkar ve menfaatlerine göre kullanan, destekleyen ve sonrada sanki terörle mücadele ediyor görüntüsü veren ikiyüzlü devletler bunlardır. Bu sebeple eğer ki terör sorunu köklü bir şekilde çözülmek isteniyorsa katliamdan beslenerek topraklarımızda terör estiren bu devletler ile ilişkinin derhal kesilmesi gerekir. ABD ve İngiltere’nin terör yuvası haline gelen elçiliklerinin derhal kapatılması gerekir. Terör elçilerinin bu topraklardan kovulması gerekir. Zira sadece Türkiye değil İslâm beldelerinin tamamı bu sömürgeci devletlerin terör eylemlerinden, çıkardıkları kaos ve kargaşadan çok çekti.

Maalesef ve maalesef ki mevcut yöneticiler bu terör devletleri ile kurdukları kirli ilişkiye son vermiyorlar veremiyorlar, onların topraklarımızdaki temsilcileri olan elçilerini kovmuyorlar, kovamıyorlar. 45 yıl olmuş, terör binlerce, on binlerce can almış fakat yöneticiler hala BM’nin 51. Maddesi’ne dayanarak karşı harekât başlattıklarını söylüyorlar. Her terör saldırısından sonra çıkıp konuşuyorlar, hesap soracağız, intikam alacağız diye nutuk atıyorlar sonra gidip bu terör devletlerinin yöneticileri ile aynı masaya oturup el sıkışıyorlar. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Görünen o ki, bu yöneticilerin derdi halkların güvenliğini sağlamak değil, bu yöneticilerin gayesi halkına hizmet ederek Allah’ın rızasını kazanmak değil aksine Batılı sömürgecilerin çıkar ve menfaatlerini korumak ve onları razı etmektir.

O halde Müslümanlar olarak bizler bu yöneticileri uyarmamız gerekir, terörün destekçisi ve terör örgütlerinin patronu olan ABD ve İngiltere ile olan ilişkilerini kesmeleri için onlara açık çağrı yapmamız gerekir. Evet, biz defalarca bu çağrıyı yaptık, Terör sonunun köklü çözümü için bu sömürgeci devletler ile ilişkilerin ivedi şekilde bitirilmesi gerekir dedik. Bir kez daha bu çağrıyı yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı ve yetkili tüm kişilere buradan çağrı yapıyoruz; Ey yöneticiler, Türkiye’deki terör eylemlerinin, Gazze’deki soykırımın, Suriye’deki katliamların ve bilumum İslam beldelerindeki kaos ve kargaşanın bir numaralı failleri terör devletleri olan ABD ve İngiltere’dir. Bu terör devletleri ile siyasi, askeri, iktisadi tüm ilişkileri kesin. Kesin ki Müslümanların canı güvende olsun, kesin ki analar ağlamasın, kesin ki evlatlarımız teröre kurban olmasın. Kesin ki bu beladan hep birlikte kurtulalım!

GAZZE İŞGALİNİN 100 GÜNÜ

7 Ekim Aksa Tufanı Harekâtı ile başlayan Gazze’deki savaş 100 gününü doldurdu. İşgalci Yahudi Varlığı İsrail tam 100 gündür Gazze’yi en ağır silahlar ile bombalıyor. Bugüne kadar tam 30 bin Müslüman katledildi. Bunların 7 bini hala daha yıkılan enkazların altında. Gazze savaşında 10 binden fazla çocuk, 7 binden fazla kadın katledildi. Sadece sivil halk değil, bugüne kadar 100’den fazla gazeteci, doktorlar, sağlık ve sivil savunma çalışanları dâhil yüzlerce gönüllü bu savaşta öldürüldü. İşgalci “İsrail hiçbir sınır tanımıyor, hastaneleri, okulları, mescid ve camileri, üniversiteleri ve sığınma alanları dâhil her yeri bombalıyor. Gazze’deki binaların neredeyse %60’ı yıkıldı. 2 Milyon Müslüman Gazze’nin Refah kentine sıkıştırıldı. Ekmek, su, ilaç ve kıyafet gibi temel ihtiyaçlardan bile mahrum bırakıldı Gazze halkı…

Geçen bu süre zarfında, dünyanın gözü önünde yaşanan bu soykırım karşısında Gazze için kim ne yaptı? ABD başta olmak üzere Batılı küfür devletlerinin tamamı bu savaşta işgalci Yahudi varlığını desteklediklerini açıkladılar. Ve savaş işgalci Yahudilerin lehine sonuçlanıncaya kadar da bu desteği devam ettirmeye kararlılar. Amaçları Gazze’yi tamamen yıkmak, Gazze halkını sindirmek hatta topraklarından çıkarıp sürgün etmek.

Peki ya Müslümanların başındaki yöneticiler! Onlar, o alınlarına zillet damgası vurulmuş liderler, o pısırık ve korkak yöneticiler, çocuklar ve yaşlıların yardım çığlıklarını duydukları halde kalpleri titremeyen harekete geçmeyen o komutanlar var ya hepsi savaşı izlemekle yetiniyorlar. Aciz yöneticiler Netanyahu’nun savaşı bitireceği günü bekliyorlar, ABD’ye savaşı durdurması için adeta yalvarıyorlar.

Gazze ölürken bunlar miting yaptılar, hastaneler bombalanırken bunlar eğlence düzenlediler, çocuklar katledilirken bunlar katilleri saraylarında ağırladılar. 57 lider bir araya geldiler, toplandılar, konuştular, kınadılar ve utanmadan bir de poz verip dağıldılar. İslam beldelerinde Gazze ile yatıp Gazze ile kalkan, 100 gündür bir an olsun meydanları boş bırakmayan ve Gazze’ye yardım için çağrı yapan Müslümanlara sağır kesildiler. Bırakın orduları Gazze’ye yardım için seferber etmeyi, bırakın Aksa’yı ve tüm Filistin’i işgalden kurtarmayı bunlar bir lokma ekmeğin Gazze’ye girmesini bile sağlayamadılar. Bunlar Refah sınır kapısına bile Amerikalı askerleri bekçi olarak diktiler. Bunlar sınırlara yürüyen Müslümanlara namlularını çevirdiler. Bunlar Yahudilerin yıktığı Gazze’yi yeniden imar etmek için ellerini ovuşturan menfaat düşkünleri.  Allah Müslümanları bu rezil ve rüsva yöneticilerin şerrinden emin eylesin.

“İSRAİL’E” KARŞI AÇILAN SOYKIRIM DAVASI

Yöneticilerin ahvali böyleyken, geçtiğimiz ayın sonunda Gazze konusunda yeni bir gelişme daha yaşandı. Güney Afrika Cumhuriyeti, Yahudi varlığı "İsrail"in Gazze'deki soykırımını Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na taşıdı.Güney Afrika, 29 Aralık’ta yaptığı başvuruda Gazze'de işlediği fiillerle Soykırım Sözleşmesi'ni ihlal ettiği gerekçesiyle işgalci katil "İsrail" aleyhine ihtiyati tedbir kararı alınmasını talep etti. Söz konusu ihtiyati tedbir kararında şunlar talep ediliyor:

“İsrail’in” saldırılarının derhal durdurulması, Filistinlilere yönelik soykırımın önlenmesi, Yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek insani yardıma erişimlerinin sağlanması,Soykırıma karışanların cezalandırılmaları için gerekli adımların atılması.

Evet, kıymetli Müslümanlar. Müslümanların yöneticileri, Yahudi varlığına hesap sormak için somut tek bir adım atmamışken, Güney Afrika'nın böyle bir girişimde bulunması onlar adına utanç vericidir. Zira Güney Afrika yöneticileri Müslüman ve Arap olmamasına rağmen, Yahudi varlığına karşı böyle bir adım atarak onlara yeni bir zillet daha yaşattı.

Bu durum, meselenin bilinen bir yönü ki zaten herkesin gözleri önünde cereyan ediyor. Ancak ben Güney Afrika'nın bu girişimi ile verilmek istenen asıl mesaja dikkatinizi çekmek istiyorum. Sömürgeci ABD başta olmak üzere dünyadaki tüm devletler, uluslararası tüm kuruluşlar Yahudi varlığını iğrenç suçlarını izlerken, nasıl oldu da irapta mahalli olmayan Güney Afrika, Yahudi varlığının durdurulması ve cezalandırılması için böyle bir adım attı? Ve nasıl oldu da uluslararası sözde adalet divanı bu başvuruyu kabul ederek duruşmalara başladı? Kafir Amerika siyasi gücünü kullanarak tüm mekanizmaları kilitlemişken, İslam beldeleri başta olmak üzere tüm devletlere katliama sessiz kalma uyarısı yapmışken, Lahey'deki bu süreç neden hayata geçirildi? Bu soruların cevabını doğru bir şekilde vermeden ne Gazze'nin, ne Filistin'in, ne de İslam ümmetinin esaret ve zulümden kurtulması mümkün olmayacaktır.

İlk bakışta göze hoş gelse de, hiç şüphe yok ki Güney Afrika'nın bu adımı ABD ve Batı'nın işbirliğinde atılmış iki yüzlü bir adımdır. Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor. Yahudi varlığının katliamları dünya halkları nezdinde çok büyük bir infial uyandırdı ve eğer soykırım devam ederse, sürecin kontrol edilemez bir noktaya taşınması riski var. Ayrıca, Aksa Tufanı sonrası yerin dibine batmış olan küresel kapitalist sisteme yeniden itibar kazandırılmaya ihtiyaç var. Amerika ve Batı, bu sebepten dolayı bir teselliye, tabiri caizse bir gaz alma işlemine ihtiyaç duyuyor. Bu sebeple, kendisi de bir sömürgecilik ve ırkçı rejim kurbanı olan Güney Afrika'ya böyle bir görevin verilmesi son derece manidar ki dünya kamuoyunda Güney Afrika'nın tebrik edilmesi, yapılan algı operasyonunun bir yansımasıdır.

Diğer taraftan, İslam ümmetinin zihninde her geçen gün daha da berraklaşan Gazze'nin ancak Müslümanların ordularıyla kurtulacağı, Filistin ve Mescidi Aksa'nın Hilafet ile özgürleşip korunacağı düşüncesi Lahey’deki mahkeme üzerinden ifsat edilmek isteniyor. Ümmetin sorunları, İslam’ın hüküm ve çözümleriyle değil, BM kurumları vasıtasıyla çözülebilir mesajı veriliyor. Böylece İslam ümmeti Gazze’de yaşanan aşağılık zulümleri bir din savaşı olarak görmesin! Böylece Müslüman halklar Güney Afrika’nın arkasında hizalansın ve Lahey’deki tiyatrodan medet umsunlar.

Lahey'deki yargı tiyatrosunu ifşa eden diğer gerçek ise Güney Afrika'nın ülkedeki sivil toplumun baskılarına rağmen işgalci İsrail'le ticari ilişkileri kesmeyi kabul etmemesidir. Tıpkı Türkiye'nin yaptığı gibi İsrail terör devleti ama ticari ilişkiler tam gaz devam ediyor. İşte bunun adı ikiyüzlülüktür. Netanyahu'nun mahkemeyi takmayacağını söylemesi ve saldırılara devam edeceğini belirtmesi de bunun içindir. Çünkü Yahudi varlığı Müslümanların bağrına saplanmış zehirli bir hançerdir. Herzog’un itiraf ettiği gibi Yahudi varlığı Batı medeniyetini korumak için savaşıyor. Eğer Yahudi varlığı yok edilirse sıra asıl düşman olan sömürgeci kafir batıya gelecektir. Batı bunun bilincindedir ve Yahudi varlığını Müslümanlara yaptığı zulümleri bundan önce cezalandırmadığı gibi bundan sonra da cezalandırmayacaktır.

Ümmetimizin çiğnenen hakları hususunda kafirlerden asla adalet beklenemez! Kendisi zalim ve bozguncu olan adalet veremez. Bizleri en hayırlı ümmet kılan Rabbimiz sorunlarımızın kafirlere havale edilmesinden kesinlikle razı olmayacaktır.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır:

 وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلًا۟

"Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (sulta) kılmayacaktır!" (Nisa 141)

Gazze’de yaşanan vahşet gösterdi ki İslam ümmetinin yaşadığı zulümlerin kaynağı kafir Amerika'nın liderlik ettiği küresel kapitalist sistemin kendisidir. Özgürlük, demokrasi, milliyetçilik, menfaatçilik gibi bozguncu batıl fikirler de bu sistemin sömürü araçlarıdır. Ve dünya bugün adil bir liderliğe adil bir devlete ihtiyaç duymaktadır. İnsana insan olarak bakan Allah’ın insana verdiği hakları teslim eden insanın canı, malı, dini, ırzı ve şerefi gibi yüksek değerleri koruyup gözeten bir devlete… İnsanlığı küfrün karanlıklarından kurtarıp İslam’ın aydınlığına kavuşturacak bir devlete. Sömürü ve zulüm düzenine son verip kurtarıp adaleti ikame edecek bir devlete. O devlet Raşidi Hilafetten başkası değildir. Raşidi Hilafet kurulduğunda ilk iş olarak Gasıp Yahudi varlığını Mübarek Aksa topraklarından söküp atacaktır. O devlet İslam ümmetinin kopan parçalarını birleştirecek, acılarını dindirecek, gönülleri ferahlatacak ve geçmişte olduğu gibi dünyadaki tüm mazlumlar için umut kapısı olacaktır. Allah’ın izniyle, bu sadece zaman meselesidir.

Hizb-ut Tahrir Türkiye

16 Ocak 2024

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.