Astana Üçlüsü İçin Suriye Halkının Güvenliği Değil Katil Rejimin Egemenliği Önemli!

BASIN AÇIKLAMALARI

Astana Üçlüsü İçin Suriye Halkının Güvenliği Değil Katil Rejimin Egemenliği Önemli!

Tahran’da gerçekleştirilen 7. Astana Zirvesi’nde masada oturanların hepsi Suriye meselesinde ABD’nin siyasi çözümünün hayata geçmesi için çalışmaktadırlar. Suriye halkının can ve mal güvenliğini değil 1 milyondan fazla sivilin ölümünden sorumlu olan Esed rejiminin egemenliğini ve Suriye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü önemsemektedirler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyarette bulunmak için gittiği Tahran’da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile dün bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde ekonomik iş birliği konuları, Ukrayna savaşı sebebiyle açılan tahıl koridoru ve Suriye’nin kuzeyine yönelik yapılması planlanan olası askerî harekât değerlendirildi. Ziyaret kapsamında, sonuncusu 1 Temmuz 2020 tarihinde on line olarak gerçekleştirilen Astana Toplantıları’nın 7.si de yapıldı. Reisi, Erdoğan ve Putin’in katılımı ile gerçekleşen zirvenin 16 maddelik ortak bildirisinde, tarafların Suriye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine bağlılıkları, terörle mücadele konusundaki kararlılıkları ve Anayasa Komitesinin oturumlarının istikrarı yönündeki ortak kanaatleri vurgulandı.  Üçlü zirvenin tarafları olan Türkiye, Rusya ve İran, Suriye’deki sorunun askeri çözüm ile değil yalnızca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde bir siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğine dair inançlarını teyit ettiklerini açıkladılar.

Suriye’de 2011 yılından bugüne devam eden sürecin sadece iki tarafı vardır. Bir tarafta hakkın yanında olan Müslümanlar ve devrimci Suriye halkı bulunmaktadır, diğer tarafta ise küfrün yani Amerika’nın yanında olan zalim Suriye rejimi, katil İran, işgalci Rusya, işbirlikçi Türkiye ve bölgedeki diğer ülkeler bulunmaktadır. Dolayısıyla Astana Toplantıları’nda üç taraf değil tek taraf vardır. O taraf küfrün yani ABD’nin tarafıdır. Tahran’da gerçekleştirilen 7. Astana Zirvesi’nde masada oturanların hepsi Suriye meselesinde ABD’nin siyasi çözümünün hayata geçmesi için çalışmaktadırlar. Suriye halkının can ve mal güvenliğini değil 1 milyondan fazla sivilin ölümünden sorumlu olan Esed rejiminin egemenliğini ve Suriye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü önemsemektedirler. Masada oturan Putin, Ukrayna savaşı ile prestiji yerle bir olmuş ve burnu sürtülmüş olan Rusya’yı temsil etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dostum dediği Putin, Suriye’deki bombardımanlarda öldürülen Müslümanların katilidir. İran’ın cürümleri ise yalnızca Suriye ile sınırlı değildir. İran’ın Afganistan, Irak, Yemen ve Lübnan’da yaptıkları herkesçe bilinmektedir. Bu sebeple, Suriye celladı Kasım Süleymani’yi Cumhurbaşkanı’nın gözlerine baka baka “kahraman şehit” olarak tanıtan Reisi ’ye Erdoğan’ın kardeşim diyerek hitap etmesi ve Türkiye’yi temsilen o masada oturması kabul edilemez. Zira İran’ın Suriye’de işlediği cinayetleri Türkiye tarafı çok iyi bilmektedir. Başlangıçta Suriye halkı ve devrimci muhalif grupların yanında yer aldığını söyleyen Türkiye’ye gelince o zamanla Müslümanların katilleriyle açıktan açığa aynı masa etrafında toplanmaya başlamış, atılan adımlar, yapılan görüşmeler ve alınan kararlar sonucu muhalefeti İdlib’e sıkıştırmış ve Esed rejimine adeta can suyu olarak ülkede yeniden hakimiyet kurmasını sağlamıştır.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik ve finansal kriz, hükümeti yalnızca bu katillerle değil, Yahudi varlığı başta olmak üzere diğer katillerle de dostane ilişkiler kurmaya yöneltmektedir ki bu durum ilkesiz ve çıkarcı dış politikanın utanç verici bir sonucudur. Dolayısıyla Türkiye’nin gerek Amerika’nın bölgesel politikaları gerekse ekonomik saiklerle bu eli kanlı yöneticilerle bir araya gelmesi aklen, siyaseten ve şer’an kabul edilemez. Zira bu yöneticilerin temsil ettiği devletler zaman zaman Türkiye’ye karşı düşmanca tavır almakta ve bunu yaptıkları açıklamalar, uyguladıkları yaptırımlar ve aleyhte politikalarıyla da açık etmektedirler.  Pragmatik saiklerle yürütülen bu politikalar özelde Müslüman Türkiye halkı, genelde İslam ümmeti açısından büyük sorunlara yol açacaktır. Tüm bunların ötesinde bunun Allah katında ağır bir vebalinin olacağı da muhakkaktır.

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَSakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.[Hûd 113]

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Türkiye Medya Bürosu

PDF'i indirmek için tıklayınız

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.