HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Doğu Türkistan'a Kim Yardım Edecek! Zalim Çin'e Kim Dur Diyecek?

17 Aralık 2019 Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısında; Türkiye’nin 7 şehrinde Hizb-ut Tahrir Türkiye'nin organize ettiği “Doğu Türkistan’a Kim Yardım Edecek, Zalim Çin’e Kim Dur Diyecek?” başlıklı basın açıklamaları, ABD Senatosunda kabul edilen “Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı” ve Ahmet Davutoğlu’nun yeni kurulan Gelecek Partisi üzerinden demokratik partiler konusu ele alındı.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

DOĞU TÜRKİSTAN’A KİM YARDIM EDECEK, ZALİM ÇİN’E KİM DUR DİYECEK?

Bu hafta toplantımıza, bugüne kadar birçok kez gündemimize aldığımız, dilimizden hiç düşürmediğimiz Doğu Türkistan ile başlamak istiyorum. Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak geçtiğimiz hafta Türkiye’nin 7 ayrı şehrinde Doğu Türkistan’daki zulüm hakkında basın açıklamaları düzenledik. İlk olarak 13 Aralık Cuma günü Cuma namazından sonra Ankara, Adana, Gaziantep, Hatay ve Mersin’de toplantılar ve basın açıklamaları gerçekleştirdik. Aynı gün İstanbul’da Çin Konsolosluğu’na bir yürüyüş gerçekleştirdik ve basın açıklaması düzenledik. 15 Aralık Pazar günü ise İzmir Konak meydanında İzmirli Müslümanların iştiraki ile bir basın açıklaması gerçekleştirdik.

Yapılan bu hayırlı amellere binlerce Müslüman ve birçok sivil toplum kuruluşu temsilcisi iştirak ettiler ve söz alıp konuşmalar yaptılar. “Doğu Türkistan’a Kim Yardım Edecek, Zalim Çin’e Kim Dur Diyecek?” başlıklı bu amellerde ellerimiz semaya kalktı ve Rabbimize niyazda bulunduk.

Kıymetli Müslümanlar! Biz Doğu Türkistan meselesini gündemimize yeni almadık, bundan önce de defalarca konferans, yürüyüş, basın açıklaması, yazılı ve görsel yayın yaptık. Çünkü Doğu Türkistan meselesi yeni bir mesele değildir, buradaki zulüm on yıllardır devam ediyor ama kimse duymuyor! Doğu Türkistan’dan yükselen feryatlar arşı inletiyor, kimse duymuyor! Müslüman Uygur kardeşlerimiz dünyanın gözü önünde yavaş yavaş değil hızlıca, acımasızca katlediyorlar ama kimse görmüyor. Müslüman Uygurlar öyle işkencelere, öyle zulümlere tâbi tutuluyorlar ki, insan olan bu vahşet karşısında ürperir, dehşete kapılır.

Onlar çaresizler, onlar sahipsizler! Peki, kim sahip çıkacak Doğu Türkistan davasına? Kim Uygur halkının derdine çare olacak? Biz Müslümanların elinden ne geliyor? Müslümanlar olarak biz ne yapmalıyız?

Müslümanlar olarak biz Doğu Türkistan davasına sahip çıkmalıyız, bugün olduğu gibi bundan sonra da sahip çıkmaya devam etmeliyiz, edeceğiz de inşallah… Bunun yanında ayrıca bu insanlık dışı zulümlere neden kimse ses çıkartmıyor. “Bu kâfir Çin’e neden kimse haddini bildirmiyor?” diye sormalıyız! Bu soruları güç ehline ve yöneticilere sormalıyız!

Biz, Hizb-ut Tahrir olarak yaptığımız basın açıklamalarında bunu sorduk: “Kim Doğu Türkistan’a yardım elini uzatacak, zalim Çin’e kim dur diyecek?” dedik. Bosnalı Müslümanları Sırp kasaplarına teslim eden BM’den mi yardım bekleyeceğiz? İslâm beldelerini işgal eden ABD’nin çıkarları doğrultusunda kararlar alan BM’den mi yardım dileneceğiz? Doğu Türkistanlı Müslümanların kaderini BM’ye teslim etmek, orada çözüm aramak, Uygur halkının ateşte yanmasını seyretmek demektir. Doğu Türkistan davasını BM’ye havale etmek, kardeşlerimize ihanet etmek demektir. Onun için buradan tekrar Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyoruz: Doğu Türkistan meselesini meclis kürsülerinde, BM toplantılarında, İslâm İşbirliği Teşkilatı toplantılarında dile getirdiğinizi görüyoruz. Tamam da, Uygur halkının sizin konuşmalarınıza değil artık onların size ihtiyacı var, onlar harekete geçmenizi bekliyorlar. Eğer Çin’e bir yaptırım uygulanacaksa bunu ABD’nin güdümünde olan BM’den niçin bekliyorsunuz? Bunu İslâm İşbirliği Teşkilatı’ndan niçin bekliyorsunuz? Türkiye olarak Çin’e karşı yaptırımlar uygulayın, ekonomik ve siyasi ilişkileri durdurma ile tehdit edin! Türkiye’deki Çin Büyükelçisine nota verin, konsoloslukları kapatın! “Çin ile ilişkileriniz bozulmasın” diye Müslüman kardeşlerinize sırt çevirmeyin! Çünkü Müslüman Uygurları Çin rejiminin zulmünden kurtarmak üzerinize farzdır, bunu unutmayın!

Kıymetli Müslümanlar, Doğu Türkistanlı muhacir kardeşlerim! Buradan sizlere de sesleniyoruz. Her kim, ne derse desin, her kim, ne tür fitne ve nifak saçarsa saçsın, vallahi biz sizin derdinizle dertleniyoruz! Bunu da sırf Allah rızası için yapıyoruz. Sizler tüm bu zulümlere rağmen dininize ve davanıza sımsıkı sarılmalısınız ve çocuklarınıza İslâm inancını aşılamaya devam etmelisiniz. Çin rejimi Müslüman olmanız ve İslâm davasını savunmanından dolayı size zulmediyor. Aman ha, sakın davanızın istikametini saptırmayın!

Sizin davanızı İslâm davası olarak görmeyen, sizi ırkçılık, Milliyetçilik ve millilik davasına çağıranlardan Allah için sakının! Doğu Türkistan davası İslâm davasıdır; İslâm’ın olmadığı yerde yurt da olmaz, vatan da olmaz, bunu sakın unutmayın! Sizi tüm dünya yalnız bıraksa da bizler yalnız bırakmayacağız! Yardım çağrılarına koşmayan yöneticileri muhasebe etmeye de devam edeceğiz! Müslümanları sahipsiz bırakan yöneticilerin harekete geçmesi için çağrılar yapmaya devam edeceğiz!

Sizlere sadece sabır tavsiye edebiliriz; sabredin; Allah sabredenlerle beraberdir.

اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ

“Muhakkak ki Resullerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edeceği o günde yardım ederiz.”[Mümin 51]

ABD’NİN “ERMENİ SOYKIRIMI” İDDİASI

Bilindiği üzere geçtiğimiz Perşembe günü ABD Senatosunda “Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı” kabul edildi ve onay için Trump’a gönderildi. Bu durum Türkiye için ilk değil tabii. Nitekim daha önce de 31 ülke Ermeni soykırım iddialarını kabul etmiş ve resmen tanımıştı. Burada garipsenecek bir durum yok çünkü Ermeni Soykırım iddiaları Batılı birçok ülke açısından insani değil siyasi bir amaç taşıyor. Garipsenecek durum, Ermeni soykırım iddialarını tanıyan birçok ülke ile Türkiye’nin yakın ilişkilerini hâlâ devam ettiriyor olmasıdır. Mesela Rusya, 1995 yılında Ermeni soykırımı iddialarını tanıdı ve 24 Nisan tarihini “anma günü” ilan etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın dostlarından Berlusconi’nin ülkesi İtalya 2000 yılında, Maduro’nun ülkesi Venezüella ise 2005 yılında Ermeni soykırım iddialarını kabul etti. Çok kısa bir süre önce Türkiye’nin petrol arama anlaşması imzaladığı Libya Geçici Hükümeti, bu yıl yani daha yeni, 2019’da Ermeni soykırımı iddialarını resmen tanıdı. Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve birçok Avrupa ülkesi de aynı şekilde…

Tasarıda, “Osmanlı İmparatorluğunun 1.5 milyon Ermeni’yi tehcir ve soykırıma tâbi tuttuğu” iddia ediliyor ve bu şekilde kabul ediliyor. Her ne kadar o dönem Osmanlı Hilâfeti’ni fiilen yönetenler İttihatçılar olmuş olsa da nihayetinde o devlet, dünya Müslümanlarının tek devleti olan Hilâfet Devleti’ydi. Biz biliyoruz ki kâfir Batılılar, “Osmanlı” dediklerinde İslâm’a olan kinlerini kusuyorlar… Biz biliyoruz ki sömürgeci kâfirler kendi kanlı tarihlerinin üzerini örtmek için İslâm’ın şanlı tarihi üzerinde şüphe oluşturmayı marifet sayıyorlar. Biz biliyoruz ki İslâm’ın gölgesinde Ermeni’si, Hristiyan’ı, Yahudi’si ve Müslüman’ı ile halklar yüzyıllarca beraber barış ve huzur içinde yaşadılar.

Ne zaman ki sömürgeci Batı, Müslümanları parçalamak için ayrılıkçı hareketleri destekledi… Ne zamanki küfür ehli milliyetçi ve vatancı hareketlerle Müslümanları içten parçalama yoluna gitti… işte o zaman gözyaşları bu toprakları ıslattı! Türkiye’de bugüne kadar iktidara gelmiş parti ve liderler, başbakan ve cumhurbaşkanları, ABD’nin bu küstah tavrına ses çıkaramadı. ABD’nin işgal, soykırım ve cinayetlerini yüzüne çarpamadı. Bundan sonra iktidara gelecek partiler de bunu yapamazlar. Ama biz Allah için ABD’nin çirkin yüzüne karşı hakkı haykırıyoruz ve diyoruz ki:

Ey Amerika! Biz sizin yerli halkları katliama nasıl uğrattığınızı biliyoruz. Hollywood filmleriyle üzerini örtmeye çalıştığınız katliamların farkındayız. En az rakamla 20 milyon Kızılderili insanı nasıl katlettiğinizi dünya biliyor.

“Kızılderili Katliamı” adlı tarihî eserde, yaptığınız korkunç zulüm şöyle anlatılıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın-erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını kendi gözlerimle gördüm. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak en uzağa fırlatmak için birbirleriyle yarıştılar!”

Evet, işte bu sizin karanlık tarihinizden sadece bir kesit. Bu karanlık tarihte daha nice zulümler nice katliamlar yer alıyor. Siz önce Kızılderili soykırımını kabul edin! Sonra Hilâfet kurulduğunda, Afganistan ve Irak’ta yaptığınız soykırımların hesabını vereceksiniz!

YENİ KURULAN PARTİLER

Aylardır üzerinde birçok tartışmanın döndüğü eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun partileşme sürecinde sona gelindi. Davutoğlu “Gelecek Partisi” ismiyle yeni partisini görücüye çıkardı. Böylece Erbakan’ın kurduğu Milli Görüş çizgisinden çıkan partilerin sayısı “şimdilik” 4 oldu. Öyle görülüyor ki, 2020 Ocak ayı içinde Ali Babacan’ın kuracağı parti ile bu sayı 5’i bulacak.

Müslümanların laik demokratik zemindeki partileşme süreci Milli Nizam Partisi ile başlamıştı, biliyorsunuz. “İslâmi hayatı inşa etme, İslâm Devleti’ni kurma” yolunda Demokratik partileşmeyi önce “düşmanın silahıyla silahlanmak” olarak izah etmeye çalıştılar. Sistemi değiştirmenin bu şekilde mümkün olmayacağı anlaşılınca İslâmi hayat ve İslâm Devleti hedefinden vazgeçtiler. Bunun yerine “laik sistemin içinde Müslümanca yaşamak” yeni hedef olarak benimsendi. Lakin gelin görün ki bu yeni hedef bile Kaf Dağı’nın ardındaki bir hayalden başka bir şey değildi. O da olmadı; hedef yine gerçekleştirilemedi. Bugün artık yeni hedef, “sistemin nimetlerinden faydalanmak” olarak kendini gösteriyor.

Maalesef ama durum bu. İslâmcılık ekolünden gelen siyasi partilerin laik ekolün siyasi partilerinden yol, yöntem ve amaç bakımından bugün artık bir farkı kalmadı. Bütün demokratik siyasi partiler gibi onlar da sistemin içinde yer alarak kendilerine sunulan nimetlerden olabildiğince faydalanmayı gaye edinir hâle geldiler. İslâm Devleti hedefi artık zihinlerin en ücra köşesinde dahi yer almıyor. Bu partilerin diğer mevcut laik, demokratik partilerden farkı nedir? Hiçbir farkı yoktur!

İslâm akidesine dayanmayan her siyasi parti, her kuruluş, savrulmaya, yozlaşmaya, entegre olmaya ve değişmeye mahkûmdur. İslâm’ı ideoloji olarak benimsemeyen her parti, sömürgecilere boyun eğmeye, onlara itaat etmeye, onları kutsamaya, onlarla birlik olmaya, onların sözünü dinlemeye mecburdur. Bu tür siyasi partiler, laikliğe sahip çıkmak ve ona davet etmekte bir beis görmüyorlar. İktidara geldiklerinde Allah’ın yeryüzündeki hâkimiyetini yok sayıp Kur’an dışındaki hükümlerle hükmediyorlar. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, NATO gibi İslâm’ın ve Müslümanların düşmanı olan örgütlere katılmayı meşru ve gerekli görüyorlar. Bu platformlarda İslâm’ın ve Müslümanların düşmanı sömürgecilerle fotoğraf çektirmeyi, kol kola girmeyi, tokalaşmayı kendileri için bir onur sayıyorlar. İşgalci Yahudi varlığı ile ilişkiler geliştiriyor ve hatta işgalci devleti dost kabul ediyorlar.

Kıymetli Müslümanlar! Bu tür siyasi partiler İslâm’ın hükümlerinin ne olduğuna hiç bakmıyorlar. Parti tüzüklerinde ve programlarında İslâmi hiçbir değer ve ölçüyü esas almıyorlar. Bu sebeple adı her ne olursa olsun, eski ya da yeni İslâmi olmayan bu partileri desteklemek, onlara katılmak, onların kampanyasını yürütmek haramdır. Onlar için oy toplamak, onlar lehine oy kullanmak, açıkça İslâm'a aykırı olan politikalarını, söylem ve eylemlerini onaylamak demektir.

Bu nedenle diyoruz ki, İslâm’a sırtını dönenlere siz de sırtınızı dönün! AK Parti sizin geçmişinizi elinizden aldı, inancınızı, azim ve direncinizi yok etti. Müslümanları yıllardır karşı durdukları Kemalist sistemle barıştırdı. Şimdi Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu Gelecek Partisi ne yapacak? Müslümanların geleceğini aynı şekilde ipotek altına alacak. Biri geçmişi yok etti, diğerleri ise geleceğe dair umutları mahvedecek! Öyleyse demokratik laik sistemin bekasını sağlayan bu konjonktürel partilerden uzak durun!

Hizb-ut Tahrir olarak biz, yalancı vaatlerle sizleri oyalayan bu demokratik partilerden uzak durmaya sizleri davet ediyoruz. Sizleri, İslâmi değerlere sımsıkı sarılmaya, İslâm'a uygun bir siyasi yol izlemeye, iyiliği emredip kötülükten men etmeye davet ediyoruz. Unutmayın ki izzet ve şeref batıl demokraside değil; izzet ve şeref ancak İslâm’dadır!

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin.”[el-Enfâl 24]

 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu                                                                        17.12.2012

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.