HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 10 Ocak 2023

Muhammed Emin Yıldırım, İslâmi aile yapısını yıkmaya yönelik tüm bozguncu fikir, kanun ve projeleri ortadan kaldırılmalıdır.

 

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

21 Aralık Çarşamba günü İstanbul ofisimizde yaptığımız bir basın toplantısı ile “Toplumsal Çöküş-Sorunlar ve Çözüm” başlıklı kampanyamızın startını vermiştik malum. Kampanya kapsamında kullanılmak üzere hazırladığımız rapor ve kitapçığı kamuoyuna tanıtmış, çözüm önerilerimizi ortaya koymuş ve bu kapsamda yapacağımız faaliyetlerden bahsetmiştik.

“Toplumsal Çöküş-Sorunlar ve Çözüm” başlıklı kampanya kapsamında planladığımız konferanslarımızın ilkini 25 Aralık 2022 tarihinde Ankara’da Kocatepe Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdik. STK ve Siyasi Parti temsilcilerinin de iştirak ettiği konferansımıza Ankaralı Müslümanlar yoğun ilgi gösterdiler. İkinci konferansımızı geçtiğimiz pazar günü İstanbul’un Esenyurt ilçesinde Nene Hatun Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdik. Yine bu konferansımıza Esenyurt halkı yoğun ilgi gösterdiği gibi Esenyurt’taki birçok STK ve Siyasi Parti Temsilcisi de iştirak ettiler. Bu hafta cuma günü Adana’da, pazar günü ise Bursa’da yapacağımız konferanslar ile toplumsal Çöküşe dikkat çekmeye devam edeceğiz. Gençliğin karşı karşıya kaldığı sorunları, Aile kurumunu tehdit eden yasa, kanun ve uygulamaları, toplumsal çöküşün sebeplerini ve çözümleri gündeme getireceğiz. Ramazan ayına kadar devam edecek kampanya kapsamında Türkiye’nin daha başka birçok şehrinde konferanslar yapacağız, STK, Siyasi Parti ve medya temsilcilerinin katılacağı, yine kanaat önderleri ve akademisyenleri davet edeceğimiz yuvarlak masa istişare toplantıları ve söyleşiler yapacağız. Yine bu kapsamada Türkiye’nin bütün bölgelerinde, gençler, öğrenciler, anne ve babalar, esnaf, işçi ve memurlar ile yani halkımızın tüm kesimleri ile yüz yüze görüşeceğiz. Gençliği kaybettiğimizi, aile kurumunun yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu, toplumda artan suç oranların tehlikesini, adalet ve yargıya olan güvensizliği, toplumsal duyarsızlığı anlatacağız. Bu halde olmamızın sebebinin İslam’dan uzaklaşmak olduğunu ve kurtuluşun İslam ile olacağını söyleyeceğiz.

Siyasi bir parti olmamız gereği Hizb-ut Tahrir olarak bizim, toplumsal sorunlara karşı duyarlılığımız ve sorumluluğumuz var. Biz, Türkiye halkının, özellikle de Müslümanların çok ciddi bir toplumsal çöküş ile karşı karşıya olduğunun farkındayız. Gençlerin, büyüklerin, anne ve babaların ve tüm Türkiye kamuoyunun bu konuya karşı duyarlı olmalarını istiyoruz. Hepimizi ilgilendiren bu çöküş ile ilgili bir farkındalık oluşturmak istiyoruz. Biz, sorunların üstünü örtmüyoruz, tali çözümler ile oyalanmayı da kabul etmiyoruz. Aksine biz, sorunların kaynağını yani asıl müsebbibin ne olduğunu gösteriyoruz ve bu yönde çözüm önerilerimizi ortaya koyuyoruz. Sunduğumuz çözüm önerilerini alıp uygulayacak olanlar, yetkili kurumlar yani hükumet ve yöneticilerdir.

Bakın daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada 2022 yılının genel bir değerlendirmesini yaptı. Ekonomiden sağlığa, iç politikadan dış siyasete kadar birçok konuda hükumetin neler yaptığını anlatan Cumhurbaşkanı, sosyal konularla ilgili de bazı değerlendirmeler yaptı. Mesela madde bağımlılığı ile mücadele konusunda 1,1 milyon kişiye bağımlılıkla mücadele farkındalık eğitimi verdiklerini, risk altındaki 50 bine yakın çocuğu izlemeye aldıklarını söyledi. 8900 çocuğu koruyucu ailenin yanına yerleştirdiklerini, evlat verilen çocukların sayısını 19 bine çıkardıklarını söyledi. Yine kadına şiddete karşı mücadeleyi tavizsiz olarak sürdürdüklerini, kadın konuk evlerinde 64 binden fazla mağdura hizmet verdiklerini söyledi.

Cumhurbaşkanının bütün bu övünerek anlattıkları şeyler toplumsal çöküşü durduran ya da yavaşlatan şeyler değil. Aksine bütün bu yapılanlar aslında bir sonuç. Bu ülkede gençler arasında uyuşturucu kullanımı yaygınlaşmış durumda, uyuşturucuya başlama yaşı 12-13’e kadar inmiş durumda. 4 Milyon uyuşturucu kullanıcısının olduğu bir ülkeden bahsediyoruz, 115 bin kişinin uyuşturucu suçundan cezaevinde olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı siz bu gençlere AMATEM’lerde nasıl bir farkındalık eğitimi veriyorsunuz ki bu oran düşecek yerde her geçen yıl artarak devam ediyor. Sayın Erdoğan! 8900 çocuğu koruyucu aile yanına yerleştirdiğinizi söylüyorsunuz, 19 bin çocuğu evlatlık verdiğinizi söylüyorsunuz. Söyler misiniz bu çocuklar neden ailelerinin yanında değiller. Aileler neden dağılıp parçalanıyor. İstanbul sözleşmesinden tek taraflı çekildiğinizi ilan ettiniz ama o sözleşme gereği uygulamada olan kanun ve mevzuatlar ile aile kurumu yıkılıyor. Siz 6284 sayılı kanunu yürürlükten kaldırmadan, Medeni kanunu terk etmeden, CEDAW gibi uluslararası anlaşma ve sözleşmelerden çekilmeden aileyi nasıl koruyacaksınız. Evlenen her 100 kişiden 31’inin boşandığı bir aile krizi ile karşı karşıyayız. Böyle giderse daha kaç çocuğa koruyucu aile bulacaksınız söyler misiniz? Yılda ortalama yarım milyon baba evden uzaklaştırılıyor. Dağılan aileler sebebiyle sadece 2021 yılında 115 bin çocuk anne veya babasından uzaklaşmış. Aile sıcaklığı, anne baba sevgisinden mahrum bu çocukların yarısından fazlası suça bulaşmış. Bu sorunu çocukları evlatlık vererek mi çözmeyi düşünüyorsunuz.

Onun için biz hazırladığımız raporda ortaya koyduğumuz çözüm önerilerimizde diyoruz ki aile kurumunun yıkılmasının sebebi olan 6284 Sayılı Kanun tamamen yürürlükten kaldırılmalıdır. CEDAW ve bunun gibi uluslararası sözleşmelerden derhal çıkılmalı ve bu sözleşmeler sebebiyle mağdur olanların mağduriyetleri giderilmelidir. 18 yaş altında evlenen binlerce “erken evlilik mağdurunun”, ömür boyu nafaka ödemek zorunda bırakılanların veya ceza alan insanların sorunları çözülmeli, cezaevinde olanlar derhal serbest bırakılmalıdır. Batılıların, İslâmi aile yapısını yıkmaya yönelik tüm bozguncu fikir, kanun ve projeleri ortadan kaldırılmalıdır. “Cinsiyet eşitliği” adı altında okullarda vd. tüm sosyal alanlarda yürütülen her türlü faaliyete derhal son verilmeli; “LGBT” vb. isimler altındaki yeryüzünün en ifsat edici münkerlerine karşı topyekûn bir mücadele başlatılmalıdır.

Eğer gençliği alkol ve madde bağımlılığından kurtarmak istiyorsanız bunun yolu AMETEM’lerin sayısını artırmak değildir. Bizim çözümümüz esaslı ve köklüdür. Önce içki fabrikalarını kapatacaksınız. İçki, zina, kumar, uyuşturucu vb. tüm haramları yasaklayacaksınız. Bu cürümlere yönelik şer’î hükümlerde belirtilen cezaları yürürlüğe koyacaksınız. İşe en başından başlayacaksınız, çocukları ve gençleri zehirleyen laik eğitim sisteminden ve müfredatından vazgeçip İslâm akidesi üzerine inşa edilmiş, yüksek fikirlerle donatılmış İslâmi eğitim müfredatını yürürlüğe koyacaksınız. Bu önerileri uygulamaya koyduğunuzda belki tüm sorunlar elbette tamamen ortadan kakmayacak ancak toplumsal zarar ve etkileri büyük ölçüde zayıflayacak inşaAllah. Nihai ve köklü çözüm ise bellidir. Nedir o; İslam’ın hayatımıza hâkim kılınması, İslam’ı hayatımızda hakim kılacak Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasıdır.

TÜRKİYE-SURİYE NORMALLEŞME GÖRÜŞMELERİ

Geçen hafta bu kürsüden katil Suriye rejimi ile Türkiye arasında başlatılan normalleşme görüşmelerine değinmiştik biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “siyasette küslük olmaz” sözleri üzerinden meselenin basitleştirilmeye çalışıldığını, Suriye rejiminin suçlarının unutturulmak istendiğine dikkat çekmiştik. Süreç yeni gelişmelerle, yeni açıklamalarla birlikte devam ediyor. 28 Aralık’ta Rusya’da Savunma Bakanlarının bir araya gelmesinden sonra geçtiğimiz Perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir açıklama yaptı ve “Önce Dışişleri bakanlarımızı 3'lü olarak bir araya getireceğiz, daha sonra da liderler olarak bir araya geleceğiz.” Dedi.

Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan aşamalı diyalog yöntemini tercih ederek süreci zamana yaymayı amaçlıyor. Neden peki? Çünkü Cumhurbaşkanı, katil Esad ile görüşmenin hem Allah katında hem de ümmetin gözünde açık bir ihanet olduğunu iyi biliyor. Özellikle Suriye halkı İslami devrimin fedakarlıklarını yok etmeyi amaçlayan bu büyük ihanete razı olmayacaktır. Bu sebeple gerek Erdoğan gerek Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu gerekse savunma Bakanı Hulusi Akar olsun normalleşmenin asıl maksadını gizleme çabasındalar. Hedefleri katil Esad rejimine meşruiyet kazandırmak olduğu halde onlar “Suriye’nin toprak bütünlüğü” ve Suriyeli muhacirlerin sözde güvenli onurlu geri dönüşünden bahsediyorlar.

Hatta normalleşmeye o kadar motive olmuşlar ki söyledikleri yalana kendilerini bile inandırmışlar. Neymiş efendim! ABD, bu normalleşme görüşmesine karşı çıkıyormuş. ABD Türkiye’ye “neden görüşüyorsunuz” demediği, için normalleşmeye karşı olduğunu anlamak gerekiyormuş… Çavuşoğlu öyle söylüyor. Amerika’nın açıklama ve tavırlarından başka ne anlamak gerekiyor Sayın Çavuşoğlu! Mesela İran ve Rusya Suriye halkını toplu halde katlederken Amerika’nın sessiz kalmasından ne anlamalıyız? Mesela devrimin başlarında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam’a giderek Amerika’nın reform talebini iletmesinden ne anlamalıyız? O reform talebinin aslında devrimcileri katletmesi için Esad’a süre kazandırmak olduğunu mu anlamalıyız!

Peki Suriyeli muhaliflerin eğitilip saptırılması için Türkiye ve Amerika arasında yapılan “Operasyonel Mekanizma İş birliği” anlaşmasından ne anlamalıyız? Beşşar canisi 2013’te Şam’ın kapısındaki Doğu Guta’da kimyasal katliam yaptıktan sonra Obama’nın “Esed övgüyü hak ediyor” sözünden ne anlamalıyız? Sizin “başından beri ABD ile planladık” dediğiniz Fırat Kalkanı harekâtından sonra Halep’iin ve diğer şehirlerin rejime teslim edilmesinden ne anlamlıyız? Amerika’nın Suriye’nin kuzeyine yerleştirdiği PYD’nin lideri Salih Müslim’in “devrim bittikten sonra PYD’yi Suriye ordusuna bağlayacağız” açıklamasından ne anlamalıyız? Bu sorular uzar gider ve siz hiçbirine cevap veremezsiniz. Feraset sahipleri için Amerika’nın İslami devrime karşı Suriye rejimini koruduğu ve Türkiye’ye bu konuda özel bir rol verdiği açıktır.

Dolayısıyla kıymetli Müslümanlar, Amerika’nın normalleşmeye karşı olduğu kesinlikle doğru değildir. Amerika’ya rağmen bir normalleşme adımın atılması söz konusu olamaz. Çünkü Suriye’de ipleri elinde tutan Amerika’dır. Bugün Türkiye, İran ve Rusya başta olmak üzere tüm ülkelerin üzerinde ittifak ettiği 2254 sayılı Birleşmiş Milletler kararının mucidi Amerika’dır. O karar, Suriye rejiminin meşru bir yönetim olarak tanınmasını ve Suriye halkının katil rejimle uzlaşması gerektiğini söylüyor. İşte Türkiye’nin “terörle mücadele” ve “güvenli geri dönüş” argümanlarıyla süslediği normalleşme siyasetinin özeti budur. Normalleşme ile Suriye devrimi bitirilmek, Suriye halkı da celladına teslim edilmek isteniyor. Vallahi bu çok büyük bir cürüm tarihe geçecek çok büyük bir ihanettir. Bu girişim bir milyondan fazla şehidin, katledilen masum bebeklerin, namusları kirletilen bacılarımızın yer altı zindanlarında işkence gören yüzbinlerce mazlumun vebalini almaktır.

Ne ırkçı vandallara rağmen Suriye halkını bağrına basan Türkiyeli Müslümanlar bu işten razıdır, ne de 11 yıldır büyük bedeller ödeyen fedakâr Suriye halkı... Bu işten sadece sömürgeci kafirler razı olur. Amerika razı olur, Avrupa razı olur, Rusya, Çin ve Yahudi varlığı razı olur. Zalim iki yüzlü İran rejimi razı olur. Asrın katili Esad ve şebbihaları razı olur. Sefil bir koltuk için Batıya uşaklık eden rejimler razı olur.

Dolayısıyla Türkiye yöneticileri önemli bir yol ayırımındadır ve iş işten geçmeden kararını vermelidir. Tüm imkanlarıyla gerçek manada ensar olup Suriye devrimini mi destekleyecekler, yoksa Esad rejiminin korumasını üstelenen kafir Amerika ve Rusya ile iş birliğine devam mı edecekler! Kesin olan şu ki; Allah Subhanehu ve Teala normalleşme denilen bu cürümden asla razı olmayacağı gibi zalimleri ve zalimlere meyledenleri ateşli bir azap ile cezalandıracaktır.

 وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ   “Sakın zalimlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur.”

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

10 Ocak 2023

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.