HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 4 Kasım 2025

“Amerika, 2011 yılında Sudan’ın güneyini parçaladıktan sonra şimdi de ülkenin batısını parçalamak istiyor.”

SUDAN’DA SÖMÜRGECİLİK SAVAŞI

Gazze’deki soykırımın sıcaklığı henüz soğumamışken bu kez dikkatler Sudan’da süregelen katliama çevrilmiş durumda. Gözlerden ırak bir coğrafyada on yıllardır süren katliam ve iç savaş, son zamanlarda adeta bir vahşete dönüştü. Gazze’deki soykırımı izlemekle yetinen dünya, bu defa da Sudan’daki vahşeti izliyor. Gazze’ye karşı sessiz ve hareketsiz kalan başımızdaki yöneticiler, şimdi de Sudan’da yaşananlar karşısında sus-pus!

Sömürgeci kafir devletler, Hilafetsiz kalan ümmetin topraklarını parça parça kemirirken ne yazık ki Sudan da bu acımasız sırtlanların pençesine düştü. İngilizler 20. Yüzyılın başından itibaren bölgedeki Hristiyan nüfusu silahlandırıp Müslümanlara karşı kışkırtmakla işe başladı. Amaç, Sudan’ı zayıflatmak ve Kuzey-Güney diye ikiye bölmekti. On yıllar boyunca iktidara gelen yöneticiler de bu sömürgecilik planlarının uygulanmasına hizmet etti. Siyaset, ordu kurumları ve milis grupları bu sömürgeci rakipler arasında pay edildi. Yerli işbirlikçiler kendi makamları ve menfaatleri için rekabet ederken, efendileri olan Amerikan ve İngiliz sömürgecilerin ekmeğine yağ sürdü. Bu süreçte onlarca ihanet anlaşmasına imza atılarak bugün şahit olduğumuz kaosun zemini hazırlandı. Başta Darfur olmak üzere nice katliamlarda on binlerce Müslüman acımasızca katledildi, yerinden yurdundan edildi, açlığa mahkum edildi.

Bugünkü tabloda, Sudan’da süregelen savaşı ve aktörlerini yöneten bizatihi Amerika’dır. Amerikan uşağı Ömer el-Beşir’in 30 yıllık iktidarını kaybedip hapsedilmesinden sonra başlayan askeri cunta yönetimi ülkeyi öncekinden çok daha kötü bir duruma düşürdü. Amerika’nın örgütlemesi sonucu ordu içinde Hızlı Destek Kuvvetleri adında bir milis teşkilatı oluşturuldu ve 2023 yılında Sudan ordusuna karşı savaşmaya başladı. Her iki tarafı da oynatan Amerika, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin giderek güçlenmesini sağladı. Ülkenin önemli bir kısmı bu milislerin eline geçti. Çünkü Amerika, 2011 yılında Sudan’ın güneyini parçaladıktan sonra şimdi de yerel ve bölgesel ajanlarının organizasyonuyla ülkenin batısını parçalamak istiyor. Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri hepsi bu habis planın bir parçası, tıpkı Gazze’deki ihanetleri gibi. Trump’ın Afrika ve Sudan özel elçisi Pavlus, “taraflardan hiçbiri askeri üstünlük elde edemeyecek” diyor, yani ABD siyasi zemin hazırlanana kadar bu savaşın sona erdirilmesini istemiyor.

Son günlerde vahşet ve katliam görüntülerine tanık olduğumuz el-Fâşir kenti işte bu planın en önemli noktalarından biridir. Hızlı Destek Kuvvetleri şu anda ülkenin batısını ifade eden Darfur bölgesinin neredeyse tamamını ele geçirmiş durumda. Darfur’un yüzölçümü, Sudan’ın üçte birine tekabül ediyor ve yaklaşık Fransa kadardır. Zengin ve bereketli bir topraktır. Bakır, uranyum, altın, demir, titanyum, kurşun kobalt gibi zengin maden yataklarına sahiptir. Dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahiptir. Dünyanın en büyük su kaynaklarından biri olan Nübiye havzasına sahiptir. Tarım ve hayvancılık potansiyeli Afrika’nın ihtiyacını karşılayacak kadar yüksektir. O kadar ki Osmanlı döneminde Darfur valisi, Mekke ve Kâbe’nin bakımını üstlenirdi. 

Genç ve Müslüman nüfusu, Nil havzasında yer alan bereketli toprakları, stratejik konumu ve güçlü dinamiklere sahip Sudan, Afrika’nın göz bebeği olması gerekirken, maalesef bugün açlıkla, sefaletle, katliamla ve parçalanmayla anılıyor. Sudan’ı parçalama planları yeni değil. 1994 yılında Sudan’ı beş ayrı devlete bölen bir plan açıklanmıştı ve zamanın Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir de böyle bir plan olduğunu doğrulamıştı. Planın ilk ayağı 2011 yılında Hıristiyan çetelerin kurduğu Güney Sudan devleti oldu. Şimdi de Hızlı Destek çetelerinin eliyle Darfur devleti kurulmak isteniyor. Allah’tan dileğimiz, sömürgeci kafirlere fırsat vermesin, uşakları olan hain rejimlerden ve cunta yönetimlerden bu mazlum ümmeti bir an önce kurtarsın, güç sahiplerine basiret ve feraset versin, bizleri Hilafet’in gölgesinde İslami hayatla şereflendirsin. Muhakkak ki bu, Allah’a hiç de zor değildir. 

İSEDAK TOPLANTISI

​İslam İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik ve Ticari İşbirliği Komitesi, kısa adıyla İSEDAK 41. Bakanlar Toplantısı 1-4 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Ülkelerin ticaret bakanlarının iştirak ettiği toplantıya uzun yıllar sonra Suriye'nin yeniden katılmasından duyulan memnuniyet dile getirildi. Toplantıda Suriye’nin yeniden inşası ve kalkınmasına yönelik projeler konuşuldu. Ülkeler arasında ticaret, enerji, ulaştırma, turizm ve eğitim alanlarında ortak yatırım ve işbirliğinin artırılması için görüşmeler yapıldı. 

Müslüman beldelerin sömürgeci Batı ve ABD’nin hegemonyasından kurtulup, halklarının menfaati ve maslahatı için ortaklık kurmaları, birlikte bir şeyler yapmaları elbette çok önemlidir. Keşke bunu yapabilseler, keşke bunu yapacak irade ve samimiyete sahip olabilseler. İslam beldelerinin kaynaklarını, Müslümanlar için kullanıp geliştirecek, bu kaynakları caydırıcı ve tehdit edici güç haline getirecek kararlı ve cesur yöneticilere hasret kaldı İslam ümmeti. 

Niçin böyle söylüyorum, çünkü bu toplantı, Gazze’nin işgal, soykırım, açlık ve yıkımla geçen iki yılının ardından yapıldı. Gazze’de yaşananlar 10 yıllar önce, asırlar önce olmadı, yeni oldu. Müslüman beldeler arasındaki ekonomik ve ticari işbirliğinin konuşulduğu bu toplantı Gazze’nin enkazı üzerinde yapıldı. İslam İşbirliği Teşkilatı bu iki yılda yaptığı toplantıların hiçbirinde Gazze ile ilgili harekete geçilecek somut bir karar almadı. İşte biraz önce bahsettim, Sudan’da yaşananlar Gazze’den farklı değil. Haydi diyelim ki Gazze’de yapamadılar, Sudan için bugün ne yapıyorlar hiçbir şey?

Cumhurbaşkanı Erdoğan İSEDAK Toplantısının açılış konuşmasında Sudan ile ilgili de konuştu ve önemli bir şey söyledi: “Sudan'da akan kanın bir an önce durdurulmasında en büyük sorumluluk hiç şüphesiz İslam âlemine düşüyor. Müslümanlar olarak başkalarından medet ummak yerine sorunlarımızı kendimiz çözebilmeliyiz.” dedi. Evet, gerçekten bu söz çok önemli ama bunun gerçekleşmesi için sözün vakıa ile örtüşmesi, bu mesajların somut adıma dönüşmesi gerekir. Var mı böyle bir gerçeklik, bugüne kadar başka herhangi bir konuda bu ülkeler meselelerini “sorunlarını” ABD ve Batı’ya havale etmeden, onları işlerine karıştırmadan çözmüşler mi? Bugüne kadar olmadı, bundan sonrası için umut var mı? Yok! En azından Müslümanlar Erdoğan’ın bu sözlerinin gerçekleşeceğine dair bir umut taşımaları gerekir öyle değil mi? Var mı böyle bir umut, 57 ülke lideri İslam beldelerinde yaşanan sorunları kendileri çözebilirler mi? Onlarda böyle halis bir niyet var mı, bu yönde sahih bir irade var mı? Eğer halis niyet olsaydı Trump’ın sözde barış planına sarılmazlardı, eğer sahih bir irade olsaydı bu plana imza atmanın Filistin davasına ihanet olduğunu, bu imzanın Gazze ve tüm Filistin’de Yahudi varlığının işgalciliğini kabul anlamına geldiğini görürlerdi. 

Samimi olmadıklarını kendileri de biliyor, öyle ki aynı toplantıda yani İSEDAK Toplantısında Sudan ile ilgili “sorunlarımızı kendimiz çözmeliyiz” diyen Cumhurbaşkanı, Gazze ile ilgili bambaşka bir şey söyledi; “Amerikan Başkanı Trump'a ateşkesin tesisinde ortaya koyduğu iradeden ötürü teşekkür etti." Gazze’nin enkazının bir an önce kaldırılması, yeni imar planının hemen hayata geçirilmesi için İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin adım atması gerektiğini hatırlattı. Yani özetle Müslümanların başındaki bu 57 lidere ABD ve Siyonist varlığın yıktığı Gazze’nin enkazını kaldıracak hafriyatçılık ve müteahhitlik işi düştü maalesef…  

Bu hafta İstanbul’da bir başka toplantı daha yapıldı. Dün yani 3 Kasım Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ev sahipliğinde Endonezya, Pakistan, Suudi Arabistan ve Ürdün dışişleri bakanları, bunlarla beraber Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'ın da dışişleri temsilcileri bir araya geldiler. Gazze’nin geleceği ile ilgili yapılan bu toplantının ardından yapılan basın açıklamasında Hakan Fidan soruları cevaplandırdı. Gazze'de Uluslararası İstikrar Gücünün oluşumuna ilişkin soruya, “Burada ülkelerin üzerinde önemle durduğu bir konu bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararıyla meşruiyet çerçevesi çizilen, görev tanımı yapılan bir gücün oluşturulmasıdır." dedi. Evet, Bosna’da, Kosova’da Müslümanların başına gelenlerden ders almayan yöneticiler Gazze’de de kuzuyu kurda teslim edecekler anlaşılan. Zaten vahşi sırtlan Yahudi varlığı da öyle bir şey istiyor. Kendisi iki yıl boyunca yapamadı, diz çöktüremedi Gazze’yi, şimdi güçsüz, biçare kalmış, yere yığılmış bir Gazze istiyor, Arap rejimleri ve bölge liderlerinden. O zaman sırtlan gibi Gazze ve Filistin’in parçalarına vahşice saldıracak. 

Biz Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak Trump’ın bu kirli planı konusunda hem yöneticileri hem de Müslüman kamuoyunu uyarıyoruz. 77 yıldır ödenmiş bedeller, dökülmüş kanlar, direniş, şehitler bunun için değildi. Gazze’nin enkazları kaldıracak iş makinalarına, Gazze’nin göğe yükselen binalara, Gazze’nin geniş cadde ve sokaklara ihtiyacı yok. Bunlara insani anlamda ihtiyaç var. Gazze’nin asıl işgali topyekûn Filistin’den söküp atacak nusrete, yardıma ihtiyacı var. Bu yardım, orduların Gazze’ye girmesini gerektiriyor. Direnişi değil, işgali bitirmek için…

EKİM AYI ENFLASYON RAKAMLARI

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2025 Ekim ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre enflasyon, aylık bazda yüzde 2,55 artarken, yıllık bazda yüzde 32,87 oranında artış gösterdi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz hafta katıldığı bir programda hedeflenen enflasyon rakamının tutmadığını itiraf etti ve bunun gerekçesi olarak bazı gelişmeleri öne sürdü. Oysa hedeflenen enflasyon oranı %25 seviyeleri olarak belirlenmişti.

Mehmet Şimşek açıklamalarında, enflasyon hedefinin tutturulamamasına ilişkin şu gerekçeleri dile getirdi: “Program yapılırken bizim bir kuraklık öngörümüz yoktu, tarımsal don öngörümüz yoktu, küresel ticaret savaşları öngörümüz yoktu, Türkiye’nin kendi iç kaynaklı birtakım gelişmelerini öngörmemiz mümkün değil, bölgemizde bir savaş öngörümüz yoktu.”

Sayın Mehmet Şimşek ne kadar rahat konuşuyor! Sanki kendisi bu ülkede yaşamıyor, sanki bu ülkenin ekonomi bakanı değilmiş, sanki dünyada herkesin gözü önünde cereyan eden onca siyasi ve ekonomik gelişmeden hiç haberi yokmuş gibi. Sayın Bakan, yıllardır enflasyonun sebepleri için dış güçleri hedef gösteren, küresel ticaret savaşlarından dem vuran, iç ve dış kaynaklı olayları ve bölgemizde yaşanan savaşları bahane olarak sunan siz ve hükümetiniz değil misiniz? Bugün hedeflerin tutmamasına da yine bu yaşananların öngörülemez olduğunu söylüyorsunuz.

Oysa kuraklık ve tarımsal don bu coğrafyanın iklim kanunlarıyla ilgili konulardır ve öngörülememesi akıl dışıdır. Kaldı ki, öngörülse bile bunların Tüketici Fiyat Endeksi’ne etkisi ne kadardır? Diğer taraftan küresel ticaret savaşları zaten son 10 yılın en önemli meselelerinden biridir; bölgemizdeki savaşlar ise en az 15 yıldır devam eden bir gerçektir, Sayın Bakan! Ayrıca herkes çok iyi biliyor ki halkın bizzat yaşadığı enflasyon, açıklanan rakamların katbekat üzerindedir. Fakat sizler, boş vaatlerinizle toplumu kandırmaya devam ediyorsunuz.

Bizler bu kürsüden, enflasyon konusunda halkın nasıl aldatıldığını ve ne tür manipülasyonlar yapıldığını defalarca dile getirdik. İktidarın, enflasyon değerlerini düşük göstermek için sürekli “sepet oyunlarına” başvurduğunu her zaman söyledik. Bundan sonra da halkın maslahatını gözeterek bunları dile getirmeye devam edeceğiz.

Gelelim enflasyon aldatmacasının altında yatan asıl nedene… Malumunuz, yeni yıl yaklaşırken başta asgari ücretliler olmak üzere toplumun her kesiminin gözü kulağı hükümetin açıklayacağı zam oranlarına çevrilir. Hükümet bunun bilincindedir; bu yüzden enflasyonu düşük göstererek yapılacak zamların bu oranlar üzerinden belirlenmesini sağlar. Böylece milyonlarca dar gelirliye hak ettiğinin çok altında zam yapılır. Sonra da “işçimizi, memurumuzu, emeklimizi enflasyona ezdirmedik” nakaratı tekrarlanır. İşte yine yılbaşı yaklaşıyor. Önce aşağı çekilen enflasyon oranı baz alınarak asgari ücrete cüzi bir artış yapılacak, ardından bu bir lütufmuş gibi sunulacak. Medya ve troller üzerinden kamuoyunda pozitif bir hava estirilecek. Akabinde ise iğneden ipliğe, gıdadan enerjiye, vergilerden harçlara kadar her şeye zam yapılacaktır.

Gerçek şu ki, karşı karşıya kaldığımız ekonomik sorunlar yöneticilerin çözemeyeceği kadar büyüktür. Çünkü uygulanan kapitalist iktisat sistemi temelden yanlıştır. Bu sistemin üzerine ne bina edilirse edilsin, asla doğru ve kalıcı bir çözüm getirmeyecektir. Bizim için tek doğru vardır: O da Âlemlerin Rabbi Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan gelen İslam Nizamının uygulanması ve onun doğru esaslar üzerine bina edilen İktisat Sistemine geçilmesidir.

İslam iktisat sisteminde para altın ve gümüştür. Altının zati kıymeti nedeniyle parada değer kaybı yaşanmaz. Paranın değerinin korunmasıyla sağlanan istikrar, fiyatlarda da istikrarı beraberinde getirir. İslam iktisat sisteminde faize hiçbir şekilde yer yoktur. Borsa ve kripto para gibi caiz olmayan alanlarda insanlar birbirlerinin mallarını haksız yolla yemezler. Para, doğal döngüsüyle piyasaya akar; ticaret canlanır, üretim artar ve böylece enflasyon kalıcı olarak düşer.

En önemlisi de, sömürgeci kâfirlere olan bağımlılık sona erer. Türkiye’nin gerek Merkez Bankası’nda bulunan 635 ton altını, gerekse “yastık altı” denilen halkın elindeki tahmini 5000 ton altını, İslam’ın emrettiği altın sistemine geçmek için yeterlidir. Yapılması gereken, kâğıt para ve dolara olan bağımlılıktan kurtulmak için İslami bir irade ortaya koyarak Amerika’ya ve küresel kapitalist sisteme karşı siyasi mücadele başlatmaktır. Bu, hem yöneticilerin hem de onları muhasebe etmekle yükümlü Müslümanların sorumluluğudur. Bunun dışında atılacak adımlar, sorunlara çözüm getirmeyeceği gibi ahirette de hüsranla sonuçlanacaktır.

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى 

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” (Tâ-Hâ 124)

 

Hizb-ut Tahrir Türkiye 

04 Kasım 2025

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.