HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Halk 2019'dan Ne Gördü ki 2020'den Ümitvar Olsun!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, 31 Aralık 2019 Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısına 2019 yılını değerlendirerek başladı. 2020 yılı için belirlenen asgari ücret, yerli otomobilin tanıtılması ve Libya Tezkeresi konularını da ele aldı.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

2019’DA NELER OLDU?

Bugün Miladi takvime göre 2019’un son günü… Türkiye 2019 yılına 2018 ve öncesinden kendisine miras kalan krizlerle girdi; böyle giderse krizler 2020 ve sonraki yıllarda da devam edeceğe benziyor. Çünkü perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Neden mi? İç siyasetten dış siyasete, ekonomiden sosyal hayata, yargıdan adalete sorunların tamamı yönetim sisteminin kendisiyle, esaslarıyla alakalıdır. Bu esaslar İslâm ile değişmedikçe krizler de devam eder.

2019 yılı Türk Lirasının döviz karşısındaki değer kaybı ve bir yükselen bir düşen faiz oranları ile geçti. Konkordato, tanzim kuyrukları, doğalgaz, akaryakıt, elektrik ve vergilere gelen yeni zamlar ile geçti 2019. Bir türlü bitmeyen tartışmalı seçimler, skandal yargı kararları, kadın cinayetleri, intihar vakıaları ile geçti. Dış siyasetteki basiretsizlikler ve Amerikan Başkanı Trump’ın şantaj, tehdit ve yöneticileri aşağılamalarıyla geçti.

Elbette 2019 yılı için en önemli konu ekonomiydi. Vatandaşın alım gücü iyice düştü, resmî rakamların aksine pazar enflasyonu kat kat arttı. Ekonomik krizin etkileri öyle büyüdü ki, 2019 yılında yüzlerce belki binlerce şirket konkordato ilan etmek için sıraya girdi. Pazarda fiyatlar iyice artınca devlet çare olarak belediye tanzim çadırlarını kurdurdu. Seçimlerden sonra da çadırlar hemen kaldırıldı tabii…

2019 yılında benzine 15 kez, motorine 13 kez, LPG’ye 8 kez zam yapıldı. Yeni Ekonomi Programı ile Türkiye’de 2019’da istihdamın 2,5 milyon kişi artış göstereceği vaat edilmişti. Ne yazık ki 2018’de 4,3 milyon olan işsiz sayısı 2019’da 4,6 milyona yükseldi. “Yargı Reformu” adı altında çıkartılan yasalar hiçbir mağdurun yarasına derman olmadı. Suçsuz yere cezaevine konulan ideolojik ve siyasi kararlarla tutsak edilen Müslümanların sorunu hâlâ çözülmedi. Anayasa Mahkemesi gibi üst mahkemelerin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği hak ihlali kararlarına rağmen bazı yerel mahkemeler siyasi nedenlerle bu kararları tanımadı. Sivas Davasından yargılanan 85 yaşındaki Ahmet dede 25 yıldır cezaevinde ama 28 Şubat darbecileri yaşları bahane edilerek serbest bırakıldılar. 2019 yılında çıkartılan Yargı Reformu Paketi hiçbir vatandaşın sorununu çözmeyen içi boş bir paketten başka bir şey olmadı.

Kısaca 2019 yılı ne sosyal ne siyasal ne de ekonomik açıdan Türkiye’ye ve Müslüman Türkiye halkına hiçbir şey kazandırmadı. Kazananlar sadece ve sadece sömürgeciler, işbirlikçiler ve kapitalistler oldu.

ASGARİ ÜCRET BELİRLENDİ

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2 Aralık’ta başlayan toplantılarını nihayete erdirdi ve 2020 yılı için asgari ücreti net 2.324 Türk Lirası olarak belirledi. Bir ay boyunca sözde pazarlıkların sürdüğü toplantıların sadece tiyatro olduğu, açıklanan rakamdan belli oldu. Zira TÜİK’in sanal enflasyon rakamına yakın bir zammın yapılması zaten beklenen bir şeydi. Asgari ücretlinin 3 yıl boyunca alın teri dökerek aldığı maaşı sadece 1 ayda alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işçilere vadettiği “jest” sözü havada kaldı.

Yaklaşık 300 TL zam elbette asgari ücretliyi memnun etmedi. Zira Türk Lirasının bir yıl içindeki değer kaybı, verilen zamdan çok daha fazla. 4 kişilik bir ailenin bu asgari ücretle geçinmesinin imkânsız olduğunu herkes bilmektedir. Elektrik ve doğalgaza bir yıl içinde neredeyse %50 zam yapılırken, dövizin yükselmesiyle tüm fiyatlar neredeyse %50 artış gösterirken asgari ücrete verilen zam, çalışanı açlığa mahkûm etmekten başka bir şey değildir. Tespit komisyonunun üyeleri, çalışanlardan 10 kat, 20 kat fazla gelire sahipken asgari ücretle geçinmenin ne demek olduğunu bilmeleri elbette imkânsızdır.

Kapitalist sistem işte böyle işler. İşçiye ölmeyecek kadar maaş verir; sermaye sahipleri de olabildiğince desteklenir. Nitekim 2008 yılında çıkan bir yasayla devlet SGK primlerinin 5 puanlık kısmını desteklemektedir. 2010 yılından bu yana işverene verilen bu desteğin Maliye’ye yükü 106 milyar lirayı aşmış vaziyettedir. Elbette küçük ve orta ölçekli işletmeler desteklensin ancak verilen bu desteğin çok büyük bir kısmının holdinglere aktarılması esasında kimin desteklendiğini açık bir şekilde göstermektedir.

Bu adaletsiz düzenin kaynağı pek tabii kapitalist sistemin kendisidir. Dolayısıyla o değişmedikçe işçi kardeşlerimiz hak ettiği insanca yaşam ve emeklerinin karşılığını alamayacaktır. İslâm İktisat Nizamı “servet sadece zenginlerin arasında dolaşmasın” esasına göre düzenlenmiştir. İslâm İktisat Nizamı’nın odaklandığı nokta dağıtımdır. Faiz, borsa, tahvil, hisse senedi ve stokçuluğun yasaklanmasıyla üretimin önündeki tüm engelleri kaldırmış ve dağıtımın da adil olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla İslâm İktisat Nizamı’nda işçi hakları en üst seviyede korunurken sermaye sahipleri kayırılmaz ve aynı zamanda onlara zulmedilmez.

İslâm İktisat Nizamı ölmeyecek kadar maaş alan ve bu haliyle adeta köleleştirilen işçilerimiz için kurtuluş reçetesidir. İslâm İktisat Nizamı sadece işçiler için değil kapitalizmin pençelerinden kurtulmak isteyen herkes için, memur için, esnaf için, tüccar için, ev hanımı için, genç ve yaşlı herkes için yegâne kurtuluş reçetesidir. İşte bu nedenle dünya İslâm İktisat Nizamı’na muhtaçtır.

YERLİ OTOMOBİLDEN HALK DEĞİL YİNE BİR AVUÇ MUTLU AZINLIK FAYDALANACAK

Asgari ücret belirlenirken güya taraflar arasında sert tartışmalar yaşandı, sıkı pazarlıklar yapıldı. Her şey asgari ücretin ne kadar olduğunun açıklanmasına kadardı. Herkes son ana kadar rolünü oynadı. Masaya hiç gelmeyenler, masayı terk edenler… Tam bir tiyatro… Asgari ücret açıklandı ama 2.324 lira halkın geçimi için yeterli mi, yeterli değil mi; bu tartışmalara fırsat verilmedi. Çünkü tam da ertesi gün yerli otomobilin tanıtımı yapıldı. Türkiye gündemi bir anda bu konuya kilitlendi.

Öncelikle, gösterişli bir tanıtımla karşımıza çıkartılan yerli otomobilin halkımıza hayırlı olmasını diliyorum. Ancak bununla beraber bazı hatırlatma ve nasihatlerde de bulunmak istiyorum. Türkiye, Fransa’dan Cumhuriyet idaresini, İngiltere’den parlamenter sistemi, İsviçre’den medeni kanunu alarak kuruldu. Yine İtalya’dan ceza hukuku, Almanya’dan ticaret kanunu alarak kurulmuş bir ülkedir Türkiye Cumhuriyeti. Sömürgecilerin icat ettiği uluslararası sözleşmeleri şerhsiz ve şartsız bir şekilde kabul etmiş, yasallaştırmış ve ivedi uygulamaya geçmiş bir ülkedir. Yani Türkiye, Batı’dan işe yaramaz ne varsa almış ama ne hikmetse geçen 96 yılda hâlâ teknolojiyi alamamış bir ülkedir. Ama ne ilginçtir ki bu utanç verici duruma hiç bakılmaksızın matbaanın Osmanlı’ya geç ulaşması sert ve aşağılayıcı bir dille anlatılır tarih kitaplarında…

Kıymetli Müslümanlar, “Türkiye’nin otomobili” serüveni başarısızlıklarla değil ihanetlerle doludur. 1961’de “Devrim” ile başlayan, ardından “Anadol” ve “Kuş Serisi” ile devam eden bu serüvende hiçbir zaman kazanan halk olmadı. Devrim arabası, söylenenin aksine benzinden dolayı değil, sömürgecilerin baskılarına ve tehditlerine boyun eğen şahsiyetsiz yöneticilerden dolayı başarısızlığa uğratıldı. Anadol, Koç Holding’in zenginliğine zenginlik kattı ama halk “fiberglass”tan yapılan bu arabaya ederinin çok üstünde para vererek binmek zorunda kaldı.

Gelelim bugüne; yerli otomobili kim alabilecek, bu arabaya kim binebilecek? 2.324 lira asgari ücret ile çalışan, karnını zor doyurabilen işçi kardeşlerimizin alamayacağı kesin! Asgari ücretten bir nebze daha fazla maaş ile çalışan memurların yerli otomobili alması da imkânsız. Küçük ve orta ölçekli esnaf günü kurtarma derdindeyken böyle bir araç onlar için de bayağı lüks, yani hayal. Görünen o ki emekliler de bu güzel arabaya binemeyecekler.

Peki, bu arabaya kim sahip olacak? Aylık 20 bin liranın üzerinde maaş alan milletvekilleri, bakanlar, siyasi parti temsilcileri, üst düzey bürokratlar, sendikacılar, sözüm ona sanatçılar… Gelir durumu iyi olan az sayıda tüccar, kolay yoldan para kazananlar, rantçılar, dolandırıcılar, rüşvetçiler, hırsızlar… Bunlar sahip olacak.

Peki, halkın büyük çoğunluğu için hayal ve rüya olan bu arabanın “yerli” olması ne anlam ifade ediyor o zaman? Görkemli tanıtımla gururunun okşanmasından başka, bu halk yerli otomobilden nasıl faydalanacak? Hemen söyleyeyim: hiçbir şekilde faydalanamayacak! Yerli otomobilden en çok faydalanacak olanlar devlet teşvikiyle bu projeyi yapacak kapitalist sermayedarlar… Hem de SSK primlerinden ve vergilerden muaf tutularak, elektrik, stopaj ve daha başka onca giderlerine indirim yapılarak para kazanacaklar. Peki devlet bu adamlara vadettiği ve bahşettiği paraları nereden alıyor. O arabaya hiçbir zaman ulaşamayan, bir ömür çalışsa da asla ulaşamayacak olan asgari ücretliden, emekliden, küçük ve orta ölçekli esnaftan; senden, benden yani!

Hülasa yerli otomobile hiç sahip olamayacak kişilerden alınan vergilerle üretilecek bu otomobilden halk değil yine bir avuç mutlu azınlık faydalanacak. Şayet devlet halkını düşünmüş olsaydı. Sermaye sahiplerine yalvararak, onlara teşvikler vereceğine kendisi bu otomobili üretip halkına uygun fiyatla sunabilirdi. Bu, 80 milyon nüfuslu Türkiye için hiç de zor değildir. Lakin devlet kendinden bekleneni yaptı ve yine halkını arka plana atarak sermaye sahiplerini destekledi. Ne diyelim, inşaAllah 2022 yılında seri üretime geçildiğinde bu söylediklerimiz gerçekleşmez. Yerli otomobil fahiş fiyatlara satılmaz; halkımız da bu nimetten faydalanır.

LİBYA TEZKERESİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya’ya asker gönderilmesini içeren tezkereyi Meclis’e gönderdi. Tezkerenin perşembe günü Meclis’te görüşülmesi bekleniyor. TSK ile birlikte Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensuplarının da Libya’da konuşlandırılacağı iddia edildi. Bugün takriben 25 bin kişi olduğu söylenen ÖSO Suriye Devrimi sürecinde İslâmi devrim için değil, Amerikan siyasi çözümü için çalışmaktan başka bir şey yapmadı. ÖSO devrimin ilk yıllarından beri Amerika ile birlikte Türkiye tarafından eğitildi, donatıldı ve sonunda kazanılmış toprakları Esed rejimine teslim etti. Siyasi vizyonu, ideolojik İslâmi bir hedefi olmayan, kirli para ve silahı kim verirse onun emrine giren ÖSO, Suriye’de İslâmi devrim için ne yaptı ki Libya’da da bir şey yapsın! Kısaca ÖSO Suriye’de kim için savaştıysa Libya’da da onun için savaşır!

Gelelim Türkiye’nin bizatihi kendi askeri ile Libya’da bulunmak istemesine… Türkiye’nin asker gönderme gerekçesi Libya’daki savaşta sivillerin saldırıya uğraması, insani durumun kötüleşmesi ve ateşkesin sağlanması olarak ifade edildi. Elbette söz konusu gerekçeler önemli ve Türkiye’nin buradaki savaşı bitirmek için Libya’ya müdahil olması gerekir ama sömürgecilerden birine hizmet için değil! Avrupa ve Amerika arasında Libya’da devam eden çıkar savaşında ikisinden birine taraf olmak için değil! Türkiye ABD’nin siyasi çıkarlarına hizmet için değil; Müslüman Libya halkının çıkarlarına hizmet için Libya’ya gitmelidir! Amerika adına savaşan ve Müslümanları katleden darbeci Hafter’i durdurmak için Libya’ya gitmelidir!

Peki, Türkiye Libya’ya tüm bunlar için mi gidecek? Hayır! Türkiye Suriye’de kim için pozisyon aldıysa Libya’da da onun için pozisyon almaya hazırlanıyor. Yani Amerika için! Gerçekler acı ama maalesef durum böyle…

Ayrıca şunu da söylemekte fayda var; eğer Türkiye gerçekten Osmanlı bakiyesi olan Libya’ya, Müslüman Libya halkı için girecekse Libya’dan önce Kırım’a niçin girmedi? Kırım bir Osmanlı bakiyesi değil mi? Ki Ruslar, katil Putin, tüm dünyanın gözü önünde Kırım’ı işgal etti. Türkiye’nin sesi çıktı mı? Bırakın Kırım’a asker göndermeyi, Kırım için Türkiye bugüne kadar Rusya’ya üst perdeden ne söyledi? Hiçbir şey!

Türkiye eğer gerçekten mazlum halklar için asker çıkarsaydı Çin’e asker çıkarırdı. Doğu Türkistan yıllardır Çin zulmü altında! Keşmir halkı yıllardır Hindistan tarafından katlediliyor! Filistin’de Yahudi varlığı cinayet üstüne cinayet işliyor!

Şimdi soruyorum: Kırım için, Doğu Türkistan için, Keşmir İçin, Filistin için neden tezkere çıkartmıyorsunuz? Ben söyleyeyim: Siz ancak sömürgeci efendileriniz istediğinde tezkere çıkardınız. İşgal altında, zulüm ve katliam altında olan mazlum Müslüman halklar sizden yardım talep ettiğinde ise ayaklarınız üzerine çakılıp kaldınız! 1 Mart Irak Tezkeresini unutmadık; Meclis’ten geçmediğinde nasıl üzüldüğünüzü, efendilerinize karşı nasıl da mahcup olduğunuzu unutmadık.

Dolayısıyla Müslümanların kanını, malını ve ırzını korumak için yola çıkacak, kâfirlerin ordularıyla savaşmak için seferber olacak, sömürgecileri kovmak için denizlere açılacak ordulara izin verecek her tezkereyi biz destekleriz! Böyle bir tezkereye Müslüman Türkiye halkı da destek verir.

Ama Libya’da sömürgeci Batı’nın siyasi çıkarlarına hizmet eden işbirlikçi ulusal hükumeti korumak için çıkacak tezkereye de karşı çıkarız. ABD’nin Libya sahasında işlerini kolaylaştırmak için çıkarılacak tezkereye karşı çıkarız. Her meselede kavga ettiğiniz laik demokratik partiler, mesele sömürgecilerin çıkarı olunca, böyle bir meselede size destek verirler ama iyi bilin ki bizim gibi Müslüman Türkiye halkı da buna karşı çıkar!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
31.12.2019

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.