Yahudi Varlığının İran’a Saldırısı ve Yansımaları

SİYASİ ANALİZLER

Yahudi Varlığının İran’a Saldırısı ve Yansımaları

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

Siyasi Analiz

Yahudi Varlığının İran’a Saldırısı ve Yansımaları

El Arabiya’nın 27 Haziran tarihli haberine göre, “Konuyla ilgili bilgi sahibi dört kaynak, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran’ı müzakere masasına çekmek amacıyla, sivil nükleer programlar için yaklaşık 30 milyar dolarlık bir yardım planı üzerinde görüştüğü iddiasında bulundu... Kaynaklar, ateşkesin duyurulmasından sonraki süreçte ABD’nin İran ile görüşmeye devam ettiğini belirtti... Trump yönetiminde yetkililer, masaya birçok teklif geldiğini ancak İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurmasının “pazarlık konusu olmayan” temel şart olduğunu vurguladı. Trump, İran ile Yahudi varlığı arasındaki ateşkesin yürürlüğe girdiğini duyurdu. “Netanyahu, ABD Başkanı Trump’ın sunduğu İran ile karşılıklı ateşkes teklifini kabul ettiğini açıkladı. Reuters’a konuşan üst düzey bir İranlı yetkili Tahran’ın, Katar’ın arabuluculuğunda ABD’nin sunduğu ateşkes teklifini kabul ettiğini bildirdi. (24.06.2025 El Cezire) Tüm bu gelişmeler, Trump güçlerinin 22 Haziran 2025 tarihinde İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırıların ve Yahudi varlığının 13 Haziran 2025 tarihinden bu yana İran’a karşı yürüttüğü geniş çaplı sürpriz askeri operasyonların ardından yaşandı... Buradaki soru şu: Yahudi varlığı neden böylesine sürpriz bir saldırı gerçekleştirdi? Zira bilindiği üzere, Yahudi varlığının ABD’nin onayı veya talimatı olmadan bu tür büyük operasyonları gerçekleştirmesi mümkün değil. İran, ABD’nin yörüngesinde hareket eden bir ülke değil mi? Eğer öyleyse ABD’nin, İran’ın nükleer tesislerini bombalaması nasıl açıklanabilir?

Bu soruya net bir cevap verebilmek için aşağıdaki hususlara bir göz atmamız gerekiyor:

1- Evet, İran’ın nükleer programı Yahudi varlığı için varoluşsal bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle, her ne pahasına olursa olsun bu programdan kurtulmak istemektedir. Bu sebeple, Başkan Trump’ın 2018’de 2015 tarihli nükleer anlaşmadan çekilmesini memnuniyetle karşılamıştır. Yahudi varlığının başından beri pozisyonu netti. Yalnızca Libya modelini kabul edebileceğini, İran’ın nükleer programının yok edilmesi, bir başka deyişle nükleer programından tümüyle vazgeçmesini gerektiğini söylüyordu... Bu amaçla, İran’daki istihbarat faaliyetlerini artırdı... Yahudi varlığının saldırısı, daha ilk gününde, İran içinde cüz’i bir miktar para karşılığında Yahudi varlığının istihbarat servisi ‘MOSSAD’ ile iş birliği yapan ve bilgi toplayan geniş bir casus ağının varlığını ortaya çıkardı. Bu ajanlar, ülkeye soktukları drone parçalarını içerideki atölyelerde monteleyip, bu dronelar ile rejimin liderlerinin evleri de dahil olmak üzere çeşitli hedeflere saldırı düzenlediler. Bu senaryo, Yahudi varlığının Lübnan’da İran partisinin liderlerini tasfiye ettiği operasyonları andırmaktadır!

2- Amerika, İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı Yahudi varlığının pozisyonunu yalnızca desteklemekle kalmamış, aynı zamanda bu pozisyonun şekillenmesinde doğrudan belirleyici bir rol üstlenmiştir. Ne var ki Trump, bu hedefe giden yolu çizerken masaya iki seçenek koymuştur: ya diplomasinin incelikli yolları... ya da savaşın sert dili... Böylece Nisan 2025’te ABD ve İran, nükleer müzakereleri sürdürmek üzere Umman’ın başkenti Maskat’ta bir araya geldi. Trump yönetimi, müzakere sürecinde İran’ın sergilediği esnek ve tavizkar tutumları övgüyle karşılamış ve yeni bir nükleer anlaşmanın imzalanmasının an meselesi olduğunu ima etmişti... Başkan Trump, anlaşmanın tamamlanması için iki aylık bir takvim belirlemişti. Bu süreçte Yahudi varlığı yetkilileri, Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi ve İran müzakerelerinin baş müzakerecisi Witkoff ile görüşmelerde bulunuyor, neredeyse her İran heyeti toplantısı öncesinde bir araya gelerek Amerikalı müzakereciden görüşmelerin seyri hakkında bilgi alıyorlardı...

3- Trump yönetimi, Yahudi varlığının pozisyonuyla örtüşen ve yönetimindeki bazı kilit isimlerin savunduğu sertlik yanlısı görüşü benimsedi. Bu gelişmeler, Avrupa sahnesinde de radikal söylemlerin boy göstermesiyle aynı ana denk düştü. Zira Avrupa ülkeleri, Amerika’nın İran’la yalnız başına müzakere etmesini hazmedemiyor, İran ile herhangi bir anlaşmadan en büyük kazancı Amerika’nın elde etmesini sindiremiyordu. Özellikle İran’ın, Amerikan şirketlerinin petrol ve gaz sözleşmeleri, havayolu şirketleri gibi alanlarda yüzlerce milyar dolarlık yatırım fırsatlarından yararlanabileceğine dair açıklamaları, Trump yönetiminin iştahını kabartıyor, gözlerini kamaştırıyordu. Söz konusu sertlik yanlısı bu görüşler, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın ısmarlama olduğu belli olan zehir zemberek bir rapor yayınlamasıyla doruk noktasına ulaştı: “Yaklaşık 20 yıl aradan sonra ilk kez Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), 12 Haziran 2025 Perşembe günü, İran’ın, nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik yükümlülüklerini ihlal ettiğini açıkladı. (12.06.2025 Deutsche Welle) İran Dini Lideri, zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulmasını daha önce net bir dille reddetmişti: “Hamaney, “Mademki müzakereler masada, o zaman karşı tarafa bir uyarıda bulunmak istiyorum. Dolaylı görüşmelere katılan ve müzakereler yürüten Amerikan tarafı boş sözler sarf etmemeli. İran’a uranyum zenginleştirmeye izin vermeyeceğiz’ diyorlar. Bu haddini fazlasıyla aşan bir söz. İran’da kimse onların iznini beklemiyor. İslam Cumhuriyeti’nin kendi politikaları ve yönü vardır — ve bu yolda ilerlemeye devam edecektir. İran’la dolaylı nükleer müzakereleri yürüten ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Tahran’ın uranyum zenginleştirme kabiliyetinin sürmemesinin Trump yönetiminin kırmızı çizgisi olduğunu söyledi. ABC’nin “This Week” programına konuşan Witkoff, “Zenginleştirme kapasitesinin yüzde 1’ine bile izin veremeyiz. Ancak bizim açımızdan her şey uranyum zenginleştirmeyi içermeyen bir anlaşmayla başlar, çünkü zenginleştirme nükleer silahlanmayı mümkün kılar. Ve biz de buraya bomba gelmesine izin vermeyeceğiz.” dedi. (20.05.2025 Iran International)

4- İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmayı reddetmesi ve ABD’nin bu faaliyetlerin tamamen durdurulmasını şart koşması, ABD-İran müzakerelerinin resmen ilan edilmemiş olsa da çıkmaza girmesine neden olmuştu. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 12 Haziran 2025’te yayınladığı raporunun mürekkebi kurumadan Yahudi varlığı, ABD ile önceden koordine edilen bir operasyonla 13 Haziran’da İran’ın Natanz nükleer tesisine sürpriz bir saldırı düzenledi. Natanz nükleer tesisi, 14.000 santrifüj kapasitesiyle İran’ın en büyük uranyum zenginleştirme tesisi olarak tanımlanmaktadır. Saldırı kapsamında ayrıca, ordu ve Devrim Muhafızları liderlerine ve nükleer bilim insanlarına yönelik bir dizi suikast de gerçekleştirildi. İran’a ait füze fırlatma rampaları hedef alındı. Netanyahu yaptığı açıklamada, saldırının resmi gerekçesi olarak, İran’ın nükleer silah araştırma ve geliştirme faaliyetlerine yeniden başlamasını ileri sürdü. (14.06.2025 Russia Today) Ancak İran’ın, nükleer silah üretme gibi bir planının olmadığını ve nükleer programının barışçıl doğasını kanıtlamak için kapılarının her türlü uluslararası denetime sonuna kadar açık olduğunu defalarca dile getirmesi tüm bu iddiaları çürütmektedir. Öte yandan, Yahudi varlığının harekete geçmek için ABD’den yeşil ışık beklediği de herkesin bildiği bir gerçektir. Bu yeşil ışıkla birlikte fırsat penceresinin açıldığını görür görmez hemen harekete geçip operasyon başlattı...

5- Dolayısıyla Yahudi varlığının ABD’den yeşil ışık almadan böylesine kapsamlı bir askeri operasyona kalkışması, rasyonel ve gerçekçi bir varsayım değildir. Böyle bir senaryo kesinlikle söz konusu olamaz. “ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, Washington’dan “yeşil ışık almadan” Tel Aviv yönetiminin İran’a saldırmayacağını belirtti.” (12.06.2025 Arabi 48) Trump ile Netanyahu arasında 40 dakikalık bir telefon görüşmesinin ardından, “Bir İsrailli yetkili, cuma günü Times of Israel gazetesine yaptığı açıklamada, Tel Aviv ile Washington’un, İran’ı, nükleer tesislerine yönelik saldırının yakın olmadığına inandırmak amacıyla Donald Trump’ın da etkin rol oynadığı büyük çaplı bir medya ve güvenlik dezenformasyon kampanyası yürüttüğünü söyledi. Yetkili ayrıca, İsrail medyasına o dönemde Trump’ın Netanyahu’yu İran’a saldırmaması konusunda uyardığı yönünde kasıtlı sızıntılar yapıldığını ve bu bilgilerin “aldatma operasyonunun bir parçası” olduğunu ifade etti. (13.06.2025 El Cezire.net) Tüm bunlara, ABD’nin operasyondan kısa bir süre önce Yahudi varlığına operasyona özgü silah sistemleri tedarik ettiği ve bu sistemlerin söz konusu saldırıda aktif olarak kullanıldığı da eklenebilir. “Medyada yer alan ve Amerikalı yetkililere dayandırılan haberlere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin geçtiğimiz Salı günü İsrail’e gizlice yaklaşık 300 adet AGM-114 Hellfire tipi füze sevk ettiği ortaya çıktı. Jerusalem Post gazetesinin aktardığına göre yetkililer, Washington yönetiminin İsrail’in Cuma sabahı gerçekleştirdiği İran’ın nükleer ve askeri hedeflerine yönelik saldırı planlarından önceden haberdar olduğunu teyit vurguladı. Yetkililer, saldırıya karşılık olarak İran tarafından fırlatılan 150’den fazla balistik füzenin, Amerikan hava savunma sistemlerinin desteğiyle sonradan etkisiz hale getirildiğini bildirdi. ABD’li üst düzey bir savunma yetkilisi, AGM-114 Hellfire füzelerinin operasyon esnasında “İsrail için önemli katkı sağladığını” belirtti. Yetkili ayrıca, İsrail Hava Kuvvetleri’nin İsfahan ve Tahran çevresindeki Devrim Muhafızları komutanlarını, nükleer bilim insanlarını ve komuta merkezlerini vurmak için 100’den fazla savaş uçağı kullandığını aktardı. (14.06.2025 Russia Today)

6- Böylece Trump yönetimi, Yahudi varlığının İran’a yönelik saldırısının etkisini azami seviyeye çıkarmak ve “şok ve dehşet” etkisi yaratmak amacıyla, müzakere sürecindeki İran’a yönelik kasıtlı bir bilgi saptırma operasyonu yürüttü. Amerikalı yetkililerin açıklamaları bu duruma işaret ediyor. Diğer bir deyişle Amerika, Yahudi varlığının saldırısını, nükleer müzakerelerde taviz koparmak için bir şantaj aracı olarak kullandı. Bu durum, söz konusu saldırının ABD’nin müzakere stratejisinin bir enstrümanı olarak kullanıldığını gösteriyor. Bu durum, ABD’nin Yahudi varlığının saldırısını açıkça savunması, “meşru müdafaa” olarak tanımlaması, Yahudi varlığına spesifik silah sistemleri tedarik etmesi, ayrıca İran’ın misillemesini püskürtmek için Amerikan savaş uçakları ve hava savunma sistemlerini devreye sokması gibi olgularla da örtüşmektedir. Tüm bu gelişmeler, Yahudi varlığının İran’a yönelik saldırısının aslında adı konulmamış, düpedüz bir Amerikan operasyonu olduğunu göstermektedir. ABD Başkanı Trump’ın pazar günü Kanada’daki G7 Zirvesi yolunda gazetecilere yaptığı “Bir anlaşmaya varılmadan önce bazı savaşlar kaçınılmazdır,” şeklindeki açıklaması da bunu desteklenmektedir... Ayrıca Trump, ABC televizyonuna verdiği bir röportajda, İran’ın nükleer programını ortadan kaldırmak için ABD’nin İsrail’e askeri destek verebileceğini de ifade etti. (16.06.2025 Arabi 48)

7- Amerika, İran’ı boyun eğdirmek için askeri baskıyı bir pazarlık unsuru olarak kullanmaktadır. Nitekim Trump’ın daha önceki “Anlaşmaya varılmadan önce bazı savaşlar kaçınılmazdır,” sözü de bunu göstermektedir. Trump’ın, “İsrail’in İran’a saldırısını mükemmel” olarak nitelemesi ve “Onlara bir şans verdik ama kullanmadılar… Aldıkları darbe, alabilecekleri en ağır darbeydi. Üstelik bu daha başlangıç” gibi sarf ettiği sözler de bunu doğrulamaktadır... (13.06.2025 ABC) Trump yaptığı açıklamada, “İranlılar müzakere etmek istiyor, ama bunu önce yapmalıydılar. İran’a 60 gün verdim, bugün 61. gün. Şimdiye dek bir anlaşma yapmaları gerekirdi.” şeklinde konuştu. (16.06.2025 CNN) Dolayısıyla bu açıklamalar, Amerika’nın Yahudi varlığına böylesi bir saldırı düzenlemesi için sadece yeşil ışık yakmadığını, aksine bunu yapması için ona talimat verdiğini de açıkça ortaya koymaktadır. Trump, sosyal medya hesabı Truth Social’dan yaptığı paylaşımında, “İran, onlara imzalamalarını söylediğim anlaşmayı imzalamalıydı... Çok yazık, büyük bir insanlık kaybı. İran nükleer silah sahibi olamaz. Bunu defalarca söyledim.” ifadelerin kullandı. (16.06.2025 Russia Today) Yahudi varlığından bir yetkili, ABD’nin İran’ın Fordo’daki yeraltı nükleer tesisine yönelik saldırıya katılımı hakkında yaptığı açıklamada, “ABD’nin İran’a karşı askeri operasyona katılabileceğini” belirtti. Yetkili, Trump’ın Başbakan Netanyahu ile yaptığı bir görüşmede “gerekli görülmesi halinde Fordo tesisini bombalayabileceğini” belirttiğini de aktardı. (15.06.2025 El Arabiya)

8- Gerçekten de bu yaşandı. Başkan Trump, 22 Haziran 2025 Pazar gününün erken saatlerinde ‘3 İran nükleer tesisinin vurulduğunu’ açıkladı ve saldırının başarılı olduğunu söyledi. Trump, Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerin vurulduğunu belirtti ve İran’a barış yapma ve savaşı sona erdirme çağrısında bulundu. Öte yandan, ABD Savunma Bakanı Bert Hegeseth de, bu saldırının İran’ın nükleer hedeflerini sona erdirdiğini açıkladı... (22.06.2025 BBC) Ardından, “CNN televizyonu Pazartesi akşamı yaptığı haberde, İran’ın Katar’daki el-Udeyd Amerikan üssüne kısa ve orta menzilli balistik füzelerle saldırı düzenlediğini duyurdu. Haberde, üste bulunan Amerikan askeri uçaklarının geçtiğimiz hafta sonunda tahliye edildiği de belirtildi. Reuters ajansı da “İran’ın, Katar’daki Amerikan üslerine yönelik saldırılarından birkaç saat önce hem ABD’ye hem de Katar’a saldırı düzenleyeceğini bildirdiği” bilgisini paylaştı. (23.06.2025 Skynews Arabia) Trump, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, “İran’a bizi önceden bilgilendirdiği için teşekkür ederim; bu sayede herhangi bir can kaybı yaşanmadı” dedi. (24.06.2025 Sky news)

9- Amerika ve Yahudi varlığının gerçekleştirdiği saldırılar ile İran’ın verdiği karşılıkların ardından, ciddi maddi hasarın yanı sıra can kayıpları da yaşandı. “İran Sağlık Bakanlığı sözcüsü, İsrail’in gerçekleştirdiği saldırılarda çatışmaların başlangıcından bu yana 610 kişinin şehit olduğunu ve 4.746 kişinin de yaralandığını açıkladı... Öte yandan İsrail Sağlık Bakanlığı da 13 Haziran’dan bu yana yaşanan can kaybının 28’e ulaştığını söyledi. (25.06.2025 BBC) Yaşanan tüm bu saldırıların ardından Yahudi varlığını İran’ın üzerine salan ve bizzat savaşa katılan Trump, sanki bu kanlı tiyatronun hem yazarı hem yönetmeni değilmiş gibi bir barış havarisi edasıyla sahneye geri dönüp ateşkes ilan ediyor. İran ve Yahudi varlığı da tabii ki bu ateşkesi kabul ediyor! “Trump, İran ile Yahudi varlığı arasında önerdiği ateşkesin yürürlüğe girdiğini duyurdu.” ve “Netanyahu, Trump’ın teklifine olumlu yanıt verdiğini belirtti... Reuters’a konuşan üst düzey bir İranlı yetkili Tahran’ın, Katar’ın arabuluculuğunda ABD’nin sunduğu ateşkes teklifini kabul ettiğini bildirdi. (24.06.2025 El Cezire) Bu durum, Trump’ın hem fitilini ateşlediği hem de söndürdüğü bu savaşın, Trump’ın İran’ın nükleer ve balistik füze kapasitesini devre dışı bırakmak amacına ulaşmak için planlanmış olduğu anlamına geliyor. “Trump, NATO Zirvesi’ne katılmak üzere Lahey’e hareket etmeden önce gazetecilere yaptığı açıklamada “İran’ın nükleer kapasitesinin yok olduğunu ve İran’ın nükleer tesislerini asla yeniden inşa etmeyeceğini” kaydetti. Ardından Trump ateşkesin yürürlükte olduğunu belirterek “İSRAİL, İran’a saldırmayacak.” dedi. (24.06.2025 El Cezire)

10- İran’ın Amerika’nın yörüngesinde hareket etmesine gelince, evet, İran gerçekten de Amerika’nın yörüngesinde hareket eden bir devlettir. Amerika’nın çıkarlarını gerçekleştirerek kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgal etmesine ve özellikle Irak’taki işgalini sağlamlaştırmasına yardım etmiştir... Aynı şekilde Amerikan ajanı Beşşar Esed’i korumak için de Suriye’ye müdahale etmiş, Yemen ve Lübnan’da da benzer durumlar yaşanmıştır. İran, bu eylemleriyle söz konusu ülkelerde çıkarlarını sağlamak ve Amerika’nın yörüngesinde hareket etmek pahasına da olsa bölgesel büyük bir güç olmayı arzulamaktadır! Ancak gözden kaçırdıkları bir nokta var. Amerika, yörüngesinde hareket eden bir devletle çıkarının sona erdiğini düşündüğünde ve onun rolünü ve gücünü sınırlandırmak istediğinde, önce diplomatik olarak, gerekirse de askeri olarak baskı uygulamaktadır. Nitekim son saldırılarda İran’la yaşanan durum budur. Bu tür müdahalelerle Amerika, yörüngesinde harekete eden devletin ritmini ayarlamakta, temposunu kontrol etmektedir... Dolayısıyla Amerika, talimatı ve desteğiyle Yahudi varlığının gerçekleştirdiği bu saldırı aracılığıyla, son dönemde Amerika’nın arzusunun aksine Yahudi varlığı ile ilişkilerde söz sahibi olmaya çalışan askeri liderliği, özellikle de nükleer birimi ve danışmanları tasfiye etmektedir. Amerika bu devletleri pek de önemsememektedir, çünkü nihayetinde bu devletlerin, Amerika’nın üreteceği çözümü kabul edeceklerini biliyor.

11- Ateşkes sonrasında ABD’nin, İran’ın askeri nükleer silah programını sona erdirmek planı daha belirgin hale gelmeye başlamıştır. “CNN’in haberine göre, konuyla ilgili bilgi sahibi kaynaklar, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, yaşanan gerilimlerin ardından İran’ı müzakere masasına çekmek amacıyla, “sivil nükleer programlar” için yaklaşık 30 milyar dolarlık bir yardım planı üzerinde görüştüğü iddiasında bulundu. Ayrıca kaynaklar, sunulan diğer teklifler arasında İran’a yönelik bazı yaptırımların kaldırılması ve Tahran’ın hali hazırda yabancı banka hesaplarında bulunan ve serbestçe kullanması kısıtlanan 6 milyar dolara erişimine izin verilmesinin yer aldığını öne sürdü... Kaynaklar, İran ile İsrail arasında gerilim ve ABD’nin İran’daki nükleer tesislere saldırısıyla tırmanan kriz sırasında ve ateşkesin duyurulmasından sonraki süreçte ABD’nin İran ile görüşmeye devam ettiğini belirtti... Trump yönetiminde yetkililer, masaya birçok teklif geldiğini ancak İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurmasının “pazarlık konusu olmayan” temel şart olduğunu vurguladı...” (27.06.2025 El Arabiya)

12- Sonuç olarak, bu ümmetin en büyük felaketi, yöneticileridir. İran, saldırı tehdidi altındayken, Yahudilere karşı “en iyi savunma yöntemi saldırıdır” ilkesinden hareketle önleyici bir saldırı hamlesinde bulunmamış, aksine tesisleri vurulup bilim insanları öldürülene kadar pasif kalmış, ancak ondan sonra tepkisel bir karşılık vermiştir. Amerika’nın saldırısı karşısındaki tutumu da bundan farksızdır... Sonrasında Trump’ın ateşkes çağrısına hem Yahudiler hem de İran olumlu yanıt vermiştir... Tüm bunların ardından, şimdi de Amerika’nın tartışmaları yönettiği ve yeni teklifler sunduğu görülüyor. Ve “İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurmasının” pazarlık konusu olmayan temel şart olduğunun altını çiziyor! Biz, bu savaşın Yahudi varlığı ile herhangi bir barış anlaşmasına ya da İran’ın silahsızlandırılmasına yol açmasına karşı uyarıda bulunuyoruz... Müslüman ülkelerdeki özellikle de Yahudi varlığının etrafındaki yöneticilere gelince, düşman hava unsurlarının, hava sahalarını kullanıp Müslüman ülkeleri bombalamalarına ve herhangi bir askeri mukabele ile karşılaşmaksızın güvenli bir şekilde geri dönmelerine izin vermişlerdir! Çünkü hepsi Amerika’nın birer kuklasıdır... Ataletlerini türlü türlü bahanelerle meşrulaştırmaya çalışıyorlar, sınırları mukaddes sayıyorlar! İster dünyanın en uzak köşesinde isterse en yakınında olsun Müslüman ülkelerin bir ve bütün olduğunu ya unutuyorlar ya da unutmuş gibi yapıyorlar! Müminlerin barışı da birdir, savaşı da. Müslüman oldukları sürece mezhep ayrımına gidilmesi doğru değildir... Şüphesiz ki bu hain yöneticilerin içinde bulunduğu düzen mahvolup gitmeye mahkumdur. Onlar, Amerika’ya bu onursuz boyun eğişin kendilerini kurtaracak bir can simidi olduğunu sanıyorlar. Ama günü geldiğinde ABD’nin onları yalnız bırakacağını ve Yahudi varlığına tehdit oluşturabilecek silahlarını ellerinden alacağını fark etmiyorlar. Nitekim Suriye’de yaptığı gibi. Yahudi varlığının Suriye’nin askerî tesisleri yok etmesine göz yummuştur. Şimdi de aynısını İran’a yapmaktadır. Dolayısıyla ABD, bu yöneticilere hem bu dünyada hem de ahirette zillet üstüne zillet miras bırakacak, alçaklığın en dibini boylayacaklardır.

 سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ  “Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.” [Enam 124] Hiç mi akletmiyorlar? Yoksa onlar, Allah’ın kitabında tarif ettiği gibi, sağır, dilsiz ve kör müdürler ki bu sebeple hiç akletmiyorlar?

 صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ  “Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple akletmezler.” [Bakara 18] Öyle değil mi?

Ey Müslümanlar! Hükümdarlarınızın size reva gördüğü bu zilleti, bu onursuzluğu ve sömürgeci kâfire olan bu köleliği görüyor ve işitiyorsunuz! Öyle ki, üzerlerine zillet ve yoksulluk damgası vurulmuş Yahudiler bile Mübarek Toprağı işgal etmektedirler...! Ve şüphesiz sadece İslam’la, İslam Devletiyle, Raşidi Hilafetle izzet ve onura erişebileceğinizi biliyorsunuz. Hilafette, arkasında savaşacağınız ve kendisiyle korunacağınız bir Raşidi Halife size liderlik edecektir. Hilafet, Allah’ın izniyle, sadık ve samimi müminlerin elleriyle mutlaka kurulacaktır! O zaman Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözü hayat bulacaktır:

 لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ  “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz...” Sonra yeryüzü Güçlü, Aziz ve Hakim olan Allah’ın zaferiyle aydınlanacaktır...

Sonuç olarak halkına asla yalan söylemeyen öncü olan Hizb-ut Tahrir, sizleri, kendisine destek olmaya, Raşidi Hilafeti yeniden kurmak, İslam’ı ve Müslümanları yüceltmek, küfrü ve kâfirleri zelil kılmak için hep birlikte çalışmaya çağırıyor. İşte bu, büyük kurtuluştur.

 وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ  “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.03 Muharrem 1447

M.28 Haziran 2025

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.