HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 28 Aralık 2021

Gelin faizsiz bir sistem olan İslam iktisadını uygulayın! Halkın parasını faiz-döviz kıskacından kurtarıp, altın ve gümüş gibi kıymetli madenler ile endeksleyin. Sonra Allah’ın size sunduğu doğal kaynakları kullanın ve paranızı kıymetlendirin.


DÖVİZE ENDEKSLİ KUR FARKI CAİZ Mİ DEĞİL Mİ?
Gündemimize yine ekonomi ile başlıyoruz. Malum hükumetin dövize endeksli kur farkı modelini uygulamaya koymasıyla yeni bir tartışma başladı. Bir taraftan bu modelin Türkiye’yi ekonomik krizden çıkarıp çıkaramayacağı tartışılıyor diğer taraftan da kur farkının İslam’a göre faiz olup olmadığı... Şunu da söyleyeyim tabi, hükumet bunu normal bir zamanda yapmış olsaydı, kur farkının faiz olup olmadığı tartışılmazdı bile. Ne diyanetin gündeminde, ne fıkıhçıların ne de sözüm ona İslam hukukçularının gündeminde olurdu. O halde bugün niye tartışılıyor? Çünkü bir buçuk aydır Cumhurbaşkanı Erdoğan faize karşıyım diye diye fazleri indirdi.  Merkez Bankası tarafından her ay açıklanan poltika faiz kararı öncesinde Erdoğan açıklamalar yaptı. Önce “milleti faize ezdirmeyiz, ben görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sürdüreceğim.” dedi. Bu sözlerini nas ile destekledi. “Bu konuda nas ortada. Nas ortada olduğuna göre sana, bana ne oluyor?”dedi. Sonra ne oldu? Laikler, muhalefet partileri ve eski yol arkadaşları tarafından eleştirilince kararlı olduğunu ve tehditlere boyun eğmeyeceğini söyledi. “Bir Müslüman olarak nas neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim, hüküm bu, benden başka bir şey beklemeyin.”dedi. 
Bu sözlerinin ardından çok değil bir gün sonra ne yaptığını siz daha iyi biliyorsunuz. Elinizdeki ya da banka hesaplarınızdaki dövizleri TL’ye çevirin, faizli mevduat hesabına yatırın, eğer dolar yükselirse kur farkını devlet olarak ben ödeyeceğim dedi. Bunu yapan kişi, aynı zamanda “Faiz zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar.”diyen kişi... Faiz ile ilgili yaptığı her açıklamanın ardından doların yükseleceğini bile bile bunları söyledi. Sonrada kur farkı aldatmacasıyla 1 aydır düşüreceğim de düşüreceğim dediği faizleri örtülü şekilde artırdı. 

Biz buradan defalarca uyardık, madem faiz hakkındaki nassı biliyorsunuz o halde tümüyle kaldırın dedik. Hatta gelin diğer hükümlerde de nas neyi gerektiriyorsa onu yapın, içkiyi, kumarı, zinayı yasaklayın diyerek hakkında hüküm indirilmiş birçok konuyu hatırlattık. Erdoğan’ın söylemlerini ateşli bir şekilde savunanlar faizi düşüre düşüre sıfırlayacağını iddia ettiler. Erdoğan ekonomik krizin bir kurtuluş savaşı olduğuna halkı inandırdı, vatandaş ise sabretmek lazım dedi Cumhurbaşkanı’nın faiz indirimini sonuna kadar destekledi. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa bir süre sonra kendine inananları yine ters köşe yaptı. Faiz ile ilgili nasları bir kenara attı, bizzat kendi eliyle halkına faizli kazancın kapılarını açtı. Döviz kuruna endeksli mevduat hesabı adını verdiği yeni ekonomi modelini hayata indirdi. Bunu da gördük. Kur’an ile, Allah’ın şeriatı ile konuşup sonra tam tersini yapan yöneticilere şahit olduk. Dün haram ve pis dediğini bugün temiz ve helal diyerek Müslümanlara altın tepside sunan yöneticiler gördük. Bu gözler daha neler görecek, bu kulaklar daha neler duyacak?
Sadece yöneticiler mi ki? Yok! Faizin her türlüsü haram olmasına rağmen, döviz kuruna endeksli faiz türünün caiz olduğunu iddia eden hocalar var. Bunlar lafı eveleyip geveleyip, devlet burada 3. taraf, bu sebebple devletin verdiği hibe sayılır diyorlar. Hatırlarsınız; “İktidara zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir” diyen bir ilahiyatçı vardı. İslam hukukçusu Hayrettin Karaman... Bu sebepten olsa bugün faiz ile ilgili Allah’ın hükmünü eğip büküyor, doğruları söylemiyor. Kendini fetva makamı zannediyor ve saray ulemalığına soyunuyor. “Devlet ödüyorsa örtülü faiz değil, hibedir.”diyor. 
 
Allah aşkına Hayrettin Karaman hoca söylesin! Kuran’ın hangi hükmüne, Resul’ün hangi sünnetine, sahabe efendilerimizin hangi icmasına, müçtehitlerin, fakihlerin hangi içtihadına dayanarak böyle bir fetva vermiş? Faizi banka verirse haram, devlet verirse helal sonucuna hangi delil ile varmış. Yoksa edille-i şeriyyeye yeni bir delil mi eklendi? Yöneticilerin sözleri, Cumhurbaşkanı’nın talimatları fıkıhta delil sayıldı da biz mi duymadık? Söyleyin bakalım! Devletin bankada vadeli hesaba para yatıranlara exra örtülü faiz vermesini hangi şer’i özür meşru hale getiriyor? Hangi şer’i özür faizi almayı, yemeyi Müslüman’a helal hale getiriyor? Söyleyin de bizde bilelim. Hangi şeri özür Hayrettin Hocam! Sözüm ona “dış güçlerin dolara müdahalesi mi” yoksa TÜSİAD’ın açıklamsı mı? Hangisi? Dış güçler dediğiniz ülkeler Türkiye’nin müttefiki, o ülkelerin başkanları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ahbabı, dostu... TÜSİAD’a gelince o, kur endexli faiz modelini uuygulayan, paradan para kazanan, tefeci bankaların sahiplerinin üye olduğu kapitalist dernek... Allah’tan korkun, hesap var hesap, ahiret var, Allah’ın ayetlerini eğip bükmeyin, keyfinize, menfeatinize göre hüküm verip Müslümanları harama teşvik etmeyin!
Peki ya Diyanetişleri Başkanlığı bu konu nerede duruyor, ne diyor? Vadeli mevduat hesapları için caiz değildir fetvası veren Diyanet, kur farkı hakkında ne diyor? Kabuklu deniz yiyeceklerinin yenip yenmeyeceği konusunda fetva çıkarıp yayınlayan Diyanet kur farkı ile ilgili neden resmi açıklama yapmıyor? Diyanet yetkilileri neredeler? Faiz olan, haram olan bir uygulamaya yöneticiler teşvik edince, hüküm yöneticilerin ağzından çıkınca hak neden gizleniyor? Yoksa koltuk kaygısı mı var, görevden alınırlar diye mi korkuyorlar? Yoksa minareyi Cumhurbaşkanı çaldı, kılıfını Hayrettin Karaman hazırladı, bize de izlemek düşer mi diyorlar? Vallahi çok büyük yanlış yapıyorlar. Öncelikle İlahiyatçı Hayrettin Karaman, sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerine Allah’ın şu ayetini hatırlatıyorum: 
وَلَا الْقِيٰمَةِ يَوْمَ اللّٰهُ يُكَلِّمُهُمُ وَلَا النَّارَ اِلَّا بُطُونِهِمْ ف۪ي يَأْكُلُونَ مَا اُو۬لٰٓئِكَ قَل۪يلًاۙثَمَنًا بِه۪ تَرُونَوَيَشْالْكِتَابِ مِنَ اللّٰهُ اَنْزَلَ مَٓا يَكْتُمُونَ الَّذ۪ينَ اِنَّ اَل۪يمٌ عَذَابٌ وَلَهُمْ يُزَكّ۪يهِمْۚ
“Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir meta karşılığında satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. ”(Bakara 174)
Ey alimler, ey ilahiyatçılar, İslam İktisatçıları, ey kanaat önderi alim ve hocalar! Hizb-ut Tahrir olarak sizlere bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Şunu sakın unutmayın: Azabından korkulmaya Allah’tan daha layık hiç kimse yoktur. Eğer siz hakkı söylemezseniz batıl bu toplumun başına galebe çalar. Eğer mal, mülk ve şöhretinizin eksilmesinden korkuyorsanız bilin ki ahiret nimetleri daha güzeldir. Eğer doğru yoldan sapar ve hakkı gizlerseniz bu ümmete bu halka ihanet etmiş olursunuz. O halde Allah’ın dinini yüceltmeye çalışın. Hayatınızı izzetli kılmak istiyorsanız O’nun hükümlerini haykırın, o hükmlere çağırın ve İslam dışı beşerî hükümlerden kaçının. 
Ey yöneticiler, ey milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri, politikacılar ve yazarlar! Sizlere de sesleniyoruz, bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Bankalar ve faizin işte bu sistemin vazgeçilmez unsuru olduğunu gördünüz.Kapitalist iktisadın faiz üzerine kurulu bir sistem olduğunu biliyorsunuz. Bu sistemde ekonomiyi düzlüğe çıkaramayacağınızı anladınız. O halde gelin faizsiz bir sistem olan İslam iktisadını uygulayın! Halkın parasını faiz-döviz kıskacından kurtarıp, altın ve gümüş gibi kıymetli madenler ile endeksleyin. Sonra Allah’ın size sunduğu doğal kaynakları kullanın ve paranızı kıymetlendirin. Görün bakın o zaman ne faize, ne de Amerikan dolarına gerek kalmadan ekonomiyi düzlüğe çıkaracaksınız. Görün bakın o zaman ne Çin modeline ne de kur modeline ihtiyaç duymadan nev-i şahsına bir model ile ekonomik istikrara kavuşacaksınız. Görün bakın o zaman hem Allah’ı hem de halkınızı razı edeceksiniz. 


ERDOĞAN’IN YAHUDİ TOPLUMU İLE GÖRÜŞMESİ VE NORMALLEŞME 
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Yahudi toplumu ve İslam ülkeleri hahamlar İttifakı üyelerini Beştepe’de kabul etti. Burada konuklara hitaben bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail” ile yakınlaşma ve diyalogdan memnun olduğunu söyledi. Kudüs başta olmak üzere Filistin meselesinde atılacak adımların sadece Filistinlilerin değil, İsrail'in de güvenlik ve istikrarına katkı yapacağını ifade etti. Herzog ve Bennett ile yeniden canlanan diyaloğu önemsediğini Beştepe’de ağırladığı Yahudilere iletti. Erdoğan bir taraftan Yahudilere sıcak mesajlar gönderirken diğer taraftan kendi tabanını konsilide etmek için de popülist söylemler kullanıyor, yani nabza göre şerbet veriyor. Asla yerine getiremeyeceği boyundan büyük sözler söylüyor. Daha yeni geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği 16. Konferansı açılış oturumunda konuşmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan orada Filistin meselesinin İslam İşbirliği Teşklilatı'nın yapı taşlarından olduğunu, Kudüs'ü savunmanın insanlığı savunmak olduğunu söylemişti. Kudüs davasının sadece bir avuç cesur Filistinli Müslümanın davası olmadığını, İslam aleminin tamamının ortak davası olduğunu söylemişti.
Peki niye böyle yapıyor Cumhurbaşkanı? Bir taraftan Müslümanlara hitaben Kudüs bizim oRtak davamızdır diyor. Diğer taraftan da Yahudi cemaatlere “İsrail” ile normalleşmeden duyduğu menuniyeti ifade ediyor. İsrail’in güvenlik ve istikrarını önemsediğini beyan ediyor. Erdoğan Amerikan siyaseti gereği uzun süredir Mısır, BAE ve diğer bölge ülkeleri ile gergin olan siyasi ilişkileri yeniden canlandırmanın zeminini hazırlıyor. Bebek katili ve terör devleti dediği işgalci yahudi varlığıyla iş tutuyor. Sözde gergin olan diplomatik ve ticari ilişkileri yeniden güçlendirmek istiyor. Yine Amerikan siyaseti gereği işgalci Yahudi varlığıyla normalleşme adımları atıyor. Bu normalleşme adımları sadece Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ile sınırlı değil tabi... Geçtiğimiz haftalarda yahudi varlığıyla ilişkileri yeniden canlandırmak ve onları razı etmek için daha büyük ihanete imza atıldı. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, New York'ta düzenlenen Ulusal Sefarad Toplumu Galası’nda Hanuka mumlarını “İsrail” ve Yunanistan Büyükelçileri ile birlikte yaktı. Yine geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Cavuşoğlu Mısır, Bahreyn ve İsrail ile normalleşmek için çalışıyoruz diye açıklama yaptı. 
Filistin’deki sorun Filistinlilerin sorunu değildir, buradaki asıl ve ne önemli sorun Yahudi Varlığının bu topraklarda hala işgalci olarak varlığını sürdürmesidir. Yani sorun Yahudi Varlığı’nın kendisidir. Bununla beraber Filistin meselesindeki sorun İslam ümmetinin başındaki hain yöneticilerdir. Bu yöneticiler her fırsatta Yahudi varlığıyla birlikte hareket etmekten, barış ve istikrarı temin etmekten bahsediyorlar. İşgal edilen mübarek topraklardan Yahudi varlığını kovmak yerine normalleşmekten bahsediyorlar. Barış ve istikrar için normalleşmek gerektiğinden dem vuruyorlar. Sanki Müslümanları katleden, Filistin’i işgal eden Yahudi varlığı değilmiş gibi... Sanki Mescid-i Aksa’yı kuşatan, Müslümanları yurtlarından topraklarından çıkarıp atan işgalci “İsrail” değilmiş gibi... Aslında tüm bu olanlar bize bir şeyi gösteriyor. Türkiye hükumeti ve Cumhurbaşkanı hem Amerika’yı razı etme hem de kendi koltuğunu koruma adına bu tür kirli siyasi adımları atıyor. Böylece Amerikan desteği ile bir dönem daha iktidarda kalmanın hesaplarını yapıyor. Müslümanları kandırıyor, kafirleri razı ediyor.  Halbuki kafirleri değil Allah’ı razı etmesi gerekirdi. Filistin topraklarından gasıp yahudi varlığını söküp atacak, kökünü kazıyacak orduları seferber etmesi gerekirdi.


SURİYELİ VE MÜLTECİ DÜŞMANLIĞINI BESLİYORLAR 
Türkiye kamuoyu geçtiğimiz hafta Suriyeli üç genç işçinin İzmir Güzelbahçe’de diri diri yakılarak öldürüldüğünü öğrendi. Memun En Nebhan 23 yaşında, Ahmet El Ali 21 yaşında, Muhammed El Hüseyin 17 yaşındaydı ve yakıldılar.  Aslında bu hadise 16 Kasım’da yaşanmış, ama biz geçen hafta öğrendik. Nereden öğrendik biliyor musunuz? Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi’nin 21 Aralık’ta yaptığı açıklamadan... Niye biliyor musunuz? Çünkü yakılarak öldürülenler Suriyeli, dolayısıyla çok da önemli değiller. Eğer ki Amerikalı olsalardı, İngiliz olsalardı, Alman, Fransız ya da herhangi bir avrupa ülkesi vatandaşı olsalardı günlerce konuşulurdu. Konu gazete manşetlerine taşınırdı, televizyonlardaki programlar buna odaklanırdı. Ama ne yapsınlar Suriyelilerin yaşamları önemli olmadığı gibi ölümleri de önemli değil. Kim için? Milli ve yerli Türkiye Devleti için, ülkede güven ve emniyeti sağlayan kolluk kuvvetleri için, hak ve hukuku garanti altına alan savcılar, yargıçlar için... You Tube ve Tik tok fenomenlerinin videolarına bile duyarlı Türkiye medyası için...
Bunlar için Suriyeli üç gencin yakılarak öldürülmesinin hiçbir önemi yok. Suriyeli bu üç genci uykularında, benzin dökerek yakan kim peki? Polis ifadelerine göre JİTEM’de çalıştığını, devletin özel operasyonlarına katıldığını iddia eden Kemal Korukmaz isimli biri. Ama gel gör ki birilerine göre bu katil bir meczup. Ölen gençlerin patronuna “bu Suriyeliler ölecek” diyen bu adam tecrübeli bir katil gibi planlayarak gençleri yakıyor, ama o bir meczup... 

Suriyeli muhacirlere yönelik düşmanlık tohumları eken, bu nefreti, bu kavgayı besleyen kim biliyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde vekil odası olan, Zafer isimli bir parti kuran, hatta ve hatta Prof. Ünvanını da alan Ümit Özdağ ve onun gibi bu nefreti besleyenler. Gittikleri her yerde, konuştukları her toplantıda, verdikleri her demeçte, kurdukları her cümle ve dile getirdikleri her kelimede Suriye düşmanlığını besliyorlar bunlar. Daha yeni dün, Ümit Özdağ partilileri seçim propagandası için çarşıda gezerken bir kuyumcuya giriyor. Suriyeli olan bu kuyumcudan vergi levhası ve kimlik göstermesini istiyor. Sorguluyor, neden Türkçe konuşmadığını soruyor. Sonra da bunları kameraya çekip utanmadan yayınlayarak ırkçılık, faşistlik yapıyor. Türkiye kamuoyu, kurumlar, yetkililer, yöneticiller, sözüm ona sorumluluk sahibi siyasetçiler de bunu izliyorlar. Bu ve bunun gibi mülteci düşmanı zihniyetlere cesaret veriyolar. Bunlardan cesaret alan biri de çıkıp övüne övüne masum üç Suriyeli genci nasıl yaktığını polise anlatıyor. 

Hani yöneticiler 4 Milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmakla övüyorlar ya, hani Antep’te Hatay’da konuşurken kimseyi geri göndermeyeceğiz diyorlar ya... Suriyeliler geri gönderilmiyor belki ama Türkiye’de de çok emniyet ve güven içinde yaşamıyorlar. Korkuyorlar, her an ırkçı, faşist bir saldırıya maruz kalacaz diye korkarak yaşıyorlar. Kaldı ki Suriye’de, İdlib’de yaşayanlar da güven ve emniyet içinde yaşamıyorlar ki? İzlemişsinizdir, Elcezira muhabiri İdlib’de derme çatma bir çadırda yaşayan bir kız çocuğuna 2022’den beklentin ne diye soruyor. Kızcağız utanıyor, çekiniyor, konuşamıyor muhabirin ısrarlı 2022’den beklentin en sorusuna “çadır” diyerek cevap veriyor. Zaten bir çadırda yaşıyor ama daha iyi güzel bir çadır istiyor. Başka bir çocuk, yine İdlib’de onun çadırı bile yok ve soğuktan donarak öldü. Bu çocukların kıyamet gününde bize soracağı soruya biz nasıl cevap vereceğiz acaba? Hiç düşündünüz mü? Yöneticiler nasıl cevap verecekler acaba? Hiç düşünüyorlar mı?   

Allah için sakın ama sakın kardeşliğinize heder getirmeyin. Sizi milletlere, sınırlara ayırarak düşmanlaştırmaya çalışanlara kulak vermeyin. Biz Suriyelisi, Filsitinlisi, Afganistanlısı, Doğu Türkistanlısı ile bir ümmetiz. Bizim dinimiz nasıl bir ise topraklarımız da öyle bir, rabbimiz nasıl bir ise sınırlarımızda öyle bir, Rasülümüz nasıl bir ise değerlerimiz, servetlerimiz de öyle bir! O halde sizi faşist, milliyetçi, vatancı, ırkçı propaganda ile Suriyelilere düşman etmeye çalışanları iyi belleyin. Onlar kardeşliğimizi, beraberliğimizi istemeyen dar kafalı bağnazlar, onlar ümmet olmak nedir bilmeyen sığ beyinli insanlar. Allah’ın lütfu geniş kıymetli Müslümanlar, bu topraklar hepimizin. Ve Allah’ın izni ile çok yakında Raşidi Hilafet ile bu sınırlar kalkacak yine eskiden olduğu tek bir devlet olacağız. 


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
28 ARALIK 2021    

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.