HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Yeni Eğitim ve Öğretim Döneminde Ne Tür Sorunlar Bizi Bekliyor?

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - YENİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİNDE NE TÜR SORUNLAR BİZİ BEKLİYOR? - YARGITAY’IN YENİ BİNASI VE ADLİ YIL AÇILIŞI - TÜİK’İN AÇIKLADIĞI BÜYÜME RAKAMLARI İLE REEL EKONOMİ ÇOK FARKLI

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


YENİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİNDE NE TÜR SORUNLAR BİZİ BEKLİYOR?
Dün yani pazartesi günü okullar açıldı ve 18 milyon öğrenci 2021-2022 eğitim öğretim yılına başladı. Rabbimizden tüm öğrencilere, tüm çocuklarımıza zihin açıklığı vermesini niyaz ediyoruz. Evet, okullar açıldı açılmasına ama ne zaman kapanacak orası büyük bir muamma. Bunu niye söylüyorum, çünkü geçen sene de okullar zamanında açılmıştı, ama kısa bir süre sonra Pandemi nedeniyle yüz yüze eğitim sona ermişti ve online eğitime geçilmişti. Gerek vaka sayıları gerekse vefat eden hasta sayıları üzerinden geçen sene okulların kapandığı Kasım ayı ile bugün kıyaslandığında verilerin aynı hatta şu anki verilerin daha fazla olduğu görülecektir. Öyleyse haklı olarak soruyoruz; şartlar ve veriler aynı olduğuna göre okulları şimdi neden açıyorsunuz veya geçen sene neden kapattınız? Faydası ve zararları tartışılan, olup olmama konusunda herkes hürdür, zorlama olmayacak dediğiniz PCR testi ve aşıyı neden dayatıyorsunuz? Henüz ruhsatı dahi olmayan bir sıvıyı neden öğretmenlere ve diğer çalışanlara dayatıyorsunuz? Allah aşkına bir meselede de kendinize ait bir kararınız olsun! Avrupa ülkeleri ne yaparsa onları taklit ediyorsunuz, kopyala yapıştır yapmaktan başka bir maharetiniz yok mu? 


Kıymetli Basın Mensupları, Ekranların Başında Bizi İzleyen Değerli Veliler!  
Cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye’de eğitim sisteminin tek bir amacı vardı: Körpe beyinleri laik, demokratik fikirler ile zehirleyerek Batılı gibi düşünen ve Batılı gibi yaşayan Kemalist bir nesil yetiştirmekti! Bu zihniyet bugün hala daha devam ediyor, hala daha okullarda Kemalizm propagandası sürüyor. Eğitime gelince, eğitim sistemi adeta yap boz tahtasına döndü. Siyasi konjonktüre göre değişen bakanlar, devamlı değişen sınav yöntemleri, yine neredeyse her yıl yeniden yazılan, üzerinde değişiklikler yapılan müfredat vs. Bu bozuk eğitim sistemini ne özel okullar sahibi Bakan düzeltebildi nede onun yerine atanan yeni bakan düzeltebilir. Çünkü zihniyet bozuk, zihniyet hem fikren hem de siyaseten bozuk. Eğer gerçekten çocukların eğitimi düşünülseydi, onlar tabletlere ve TV ekranlarına mahkum edilmezdi.
Çocukların eğitimini yaz turizminden daha az düşündükleri için okulları kapattılar ama otelleri açtılar. Bu zihniyet eğitimin bir nakdi getirisinin olmadığını, aksine sadece gider kalemi olan bir sistem olduğunu düşünüyor. 


Hal böyle olunca Dünya Ekonomik Formu’nun 2018’de yaptığı Eğitim Kalitesi sıralamasında Türkiye 137 ülke arasında 99. sırada yer aldı. Hal böyle ama yöneticilere sorsanız Türkiye güçlü ülke, Türkiye pandemi ile mücadele de orman yangınlarını söndürme işinde dünya sıralamasında ilk sıralarda... Daha yeni bu sene yaşanan yangın ve afetlerde dışarıdan yardım almayı küçüklük acizlik addeden yöneticilere, bu zihniyete buradan sormak istiyoruz! Devletin yönetim şeklini, nizamını, kanunlarını, vatandaşın giydiği kılık kıyafeti, eğitim müfredatını dışardan alınca nasıl büyük devlet oluyorsunuz? Sırf İngilizlere ve Yahudilere benzemek için Müslümanlara bu ülkede şapka kanunu dayatıldı, yüzlerce alim ve Müslüman darağaçlarında asıldı. Şimdi siz eğitim ve öğretim müfredatını Batı’dan alıp çocuklara dayatıyorsunuz bu şekilde nasıl büyük devlet oluyorsunuz? Güçlü devlet; kendi inancına, kendi tarihine, kendi kültürüne ve kendi değerlerine göre nesiller yetiştiren devlettir. Yıllarca uygulanan eğitim sisteminin sonucunda bırakın böyle nesiller yetiştirmeyi, gençler deist ve ateist olmakla övünüyor. Kendi tarihine, kendi kültürüne ve kendi inancına düşman bir nesil yetişiyor. Hayata ve dünyaya bakışı sadece menfaat ve para hırsı olan kapitalistler yetişiyor. Çevresinde yaşananlara karşı duyarsız apolitik ve asosyal bir nesil yetişiyor. Cinsiyet eşitliği adı altında Avrupa’nın dayattığı uygulamalar neticesinde sapkınlıklara ilgi duyan bir nesil yetişiyor. Hayatı bir oyun ve eğlenceden ibaret sanan dijital sisteme bağımlı bir nesil yetişiyor. Dolayısıyla hakikatler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dindar nesil yetiştireceğiz söylemini yalanlamaktadır. 


Sayın Erdoğan! Akidesini bilmeyen, inancından uzaklaşmış, tarihine yabancılaşmış ve ecdadına düşmanlaştırılmış bir nesil ile nasıl güçlü bir devlet olacaksınız? Seküler düşüncelerin tahakkümüne zorlanmış, demokrasiyi kutsamış ve muasır medeniyeti binlerce yıllık düşmanlarında aramış bir nesil ile mi güçlü devlet olacaksınız? Allah’ın varlığını inkar eden, onu hayatına karıştırmayan, insanın fıtratına aykırı sapkın meyiller sergileyen ve bu sapkınlıkları hoş gören bir nesil ile mi güçlü devlet olacaksınız? Gücü nerede arıyorsunuz Sayın Erdoğan, güç ve izzet makam ve mevki ile olmuyor, itibar büyük binalar ile olmuyor. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: 
 جَم۪يعًاۜ الْعِزَّةُ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةَ يُر۪يدُ كَانَ مَنْ
“Kim izzet ve güç istiyorsa bilsin ki güç ve kuvvet bütünüyle Allah’ındır.” (Fatır 10)  


YARGITAY’IN YENİ BİNASI VE ADLİ YIL AÇILIŞI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Yargıtay’ın yeni hizmet binasının açılış töreni ve adli yıl açılış programında bir konuşma yaptı ve yargının bağımsız ve tarafsız olmasının önemine değindi. Cumhurbaşkanı ayrıca devletin dininin adalet olduğunu, şayet bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin bir öneminin kalmayacağını söyledi. Eğer böyle olmazsa orada sadece zulmün hüküm süreceğini ifade etti. Evet. Bu ifadeler gerçekten de kulağa hoş gelen ifadeler. Fakat Türkiye’de hukukun nasıl işlediğine baktığımızda karşımıza acı gerçekler çıkıyor. Zira Erdoğan bir taraftan devletin dininin adalet olduğunu söylerken diğer taraftan daha demokratik bir Türkiye idealinden bahsediyor. Yani cumhurbaşkanı bir taraftan adalet vurgusu yapıyor, diğer taraftan demokratik zulüm düzeninin savunuculuğunu… 


Bu nasıl bir çelişki sayın Erdoğan! Gerçekten siz Batı menşeili demokrasinin tarihi bir yalan olduğunu, adaletsizliğin ve hukuksuzluğun bizzat kaynağı olduğunu bilmiyor musunuz? Buradan size tekrar hatırlatmış olalım. Adalet sadece İslam’dır. İnsanlar arasında Allah’ın indirdikleri ile hükmedilince adalet tesis edilir.   Kendisi de adalete muhtaç olan insanoğlunun ürettiği sistemlerin hepsi zulümdür. 


Kıymetli Müslümanlar!
Cumhuriyetten günümüze kadar gelen iktidarlar yargı alanında onlarca reform paketleri çıkarmalarına rağmen adaleti tesis etmede başarısız oldular. Türkiye’nin kronik sorunu olan hukuksuzluğu gideremediler. Yargı her dönem iktidarların emrinde oldu. Hükümetler muhaliflerini sindirmek ve kendi koltuklarını korumak için yargıyı her daim sopa olarak kullandılar.  Toplumun yargıya ve adalete olan güveni her geçen gün azaldı. Yargı hep zengininin ve güçlünün yanında oldu. Süslü mahkeme duvarlarında asılı olan “Adalet mülkün temelidir” yazısı insanı değil sistemin ve iktidarların bekasını önceledi, adaleti gözetmedi.  Mahkemelerin verdiği haksız kararlar sonucu yüzlerce Müslüman yargı zulmüne maruz kaldı. Müslümanlar hukuksuz bir şekilde yıllarca cezaevinde yattı. Hukuksuz kararlar, on binlerce ailenin mağduriyetine yol açtı. Türkiye'de Müslümanlara yönelik yargı zulmü hiçbir zaman bitmedi. Biz bu zulmü İstiklal mahkemelerinde gördük. Biz bu zulmü 28 Şubat davalarında gördük. Biz bu zulmü FETÖ zihniyetinde gördük. Bugün ise “devletin dini adalettir” diyen Ak parti iktidarında görüyoruz. İktidarlar değişti, yargıçlar değişti, binalar değişti fakat zulüm hiç değişmedi. Zalimler “Düşman ceza hukuku” prensibi ile kendisine muhalif gördüğü tüm kesimleri uydurma ve sahte deliller ile cezaevlerine mahkûm ettiler. 


Örneğin Hizb-ut Tahrirli Müslümanlar hem Kemalist yargıçların hem de "FETÖ" denilen yapıya mensup yargıçların zulmüne uğradı. Bugün ise Emniyet Genel Müdürlüğü Hizb-ut Tahrir dosyalarında aleyhte delil olsun diye sahte Telegram hesabındaki ironik paylaşımdan bilgi notu oluşturup mahkemelere gönderiyor. Bu durum devlet aklının adaletten ne kadar uzak olduğunu ve hukuksuzluğun hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor. Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir yargılamalarına ilişkin hak ihlali kararlarına rağmen ilk derece mahkemeleri hukuku ayaklar altına alarak Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmüne devam ediyorlar. Hizb-ut Tahrir’i terör ile ilişkilendirecek maddi ve hukuki hiçbir delil ortaya koyamadan ezber ve şablon cümlelerle ceza yağdırıyorlar. Hal böyleyken yargı nasıl bağımsız ve tarafsız olacak, devletin dini nasıl adalet olacak sayın Erdoğan? Yargıtay yeni binaya taşınınca, yargıçlar daha lük odalarda ve masalarda çalışınca adalet mi dağıtacaklar? Siz Türkiye’de binlerce on binlerce insanın mağduriyetinde eli olan Yargıtay binasının açılışında dini günlük politikanıza alet ettiniz, Diyanet İşleri Başkanı’na dua yaptırdınız. Ali Erbaş hakkı öyle gizledi öyle gizledi ki, kıyamet günü Allah’ın korumasında olacak 7 sınıftan biri olan “adil yöneticiyi” bugünün yargıçları olarak tasvir etmeye kalktı. Türkiye yargısında karar veren, hüküm kesen yargçlar nice masum Müslüman erkeği zindanlara hapsetti, nice masum anneyi çocuklarından ayırdı. Ali Erbaş bunlardan hiç bahsetmedi.


Sayın Erbaş! bu zalim hukuk düzenini hak suretinde göstermeye çalışmayın! Üç günlük dünya için kendinizi ve halkınızı kandırmaktan artık vazgeçin. Zira Allah sadece temiz olan amelleri kabul eder. Kıymetli Müslümanlar Değerli basın mensupları! Şunun iyi bilinmesi lazım ki; İslam’ın hükümleri tatbik edilmediği sürece adaletin sağlanması asla mümkün değildir. 1924 yılında Hilafet yıkılıp batıdan alınan kanunlar tatbik edilmeye başlandıktan sonra adalet laftan öteye geçemedi. Halbuki İslam hukukunun tatbik edildiği 1300 senelik şanlı İslam tarihinde Müslümanlar ve gayrı müslimler adil bir hayat yaşadılar. Farklı coğrafyalardan İslam’ın adaletine şahit olan insanlar fevc fevc Allah’ın dinine girdiler. Toplumlar İslam’ın adaletine güven duydular. Onunla muhakeme olunmak istediler. Bugün de insanlık böylesine adil bir nizama muhtaç. İnsanlık Raşidi Hilafete muhtaç. Hem de hiç olmadığı kadar.


TÜİK’İN AÇIKLADIĞI BÜYÜME RAKAMLARI İLE REEL EKONOMİ ÇOK FARKLI
Geçtiğimiz haftanın en önemli konularından birisi de ekonomi idi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerine göre ekonominin, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 21,7 büyüdüğünü açıkladı. Açıklanan bu büyüme rakamı sosyal medya, ve genel kamuoyunda çok tartışıldı. Büyümenin ekonomiye katkısı, vatandaşa yansıması ve nasıl bir ekonomik getirisinin olacağı birkaç gün tartışıldı. Hükümet ve ona bağlı medya organları büyüme rakamlarını ciddi şekilde kamuoyu yaptılar. Tabi bu büyümenin gerçek olup olmadığı, vatandaş nezdinde büyümenin neden hissedilmediği merak konusu oldu. Vatandaş büyüme yerine her geçen gün küçülen, daralan mutfak ekonomisini yakından hissediyor. Fatura ve gıda fiyatlarına gelen zamlar, kira, eğitim ve sağlık masraflarının her gün daha da ağırlaşmasını yakınen görüyor ve bu reel ekonomi içerisinde yaşıyor. Ama nedense TUİK’in %21,7 büyüme rakamlar vatandaşa hiç yansımıyor.  Dolayısıyla da açıklanan bu büyüme rakamlarının vatandaş açısından hiçbir inandırıcılığı kalmıyor.
Meseleyi özetleyen bir örnek vereyim size... Kamuoyunda bilinen meşhur Ak parti trollerinden biri marketlerdeki gıda fiyatlarından yakınıyor, fiyatlar el yakıyor diyor. Ama aynı kişi yüzde 21,7 büyüme rakamını Türkiye ekonomisinin şahlanışı olarak gösteriyor. Çünkü alkış tuttuğu yöneticiler öyle söylüyor. Yani halk bir vadide yöneticiler ve şakşakçıları başka bir vadide... Vatandaşın yaşadığı, hissettiği ekonomi başka, yöneticiler ve kurumların gösterdiği ekonomi bambaşka... 


Kıymetli Müslümanlar! Bu rakamların hepsi algıları yönetmek, halkın gözünü boyamak ve vatandaşı aldatmaya yöneliktir. Dikkat edin ne diyorlar, TÜİK’in açıkladığı rakamlardaki büyüme bir önceki yıla göreymiş. Bir önceki yıl yani 2020... Sokağa çıkma yasakları sebebiyle İnsanların eve hapsolduğu, esnafın kepenk kapattığı, üretim faaliyetlerinin ciddi bir şekilde aksadığı bir yıl. Pandemi sebebiyle ekonominin neredeyse tamamen kitlendiği 2020’yi baz alarak büyüdük derseniz kimse bu büyümeye inanmaz. Çünkü 2020 yılı rakamlarına göre zaten bir önceki yıla oranla yüzde 10,4 küçülme yaşanmıştı. Yani 21,7 büyüme gösterse gösterse üretimde pandemi öncesine dönüşü gösterebilir. Başka bir şeyi değil. O da eğerki, bu rakamlarda TÜİK oyunu yoksa tabi... TÜİK verilende dikkat çeken bir husus daha var, ihracat rakamları bir önceki yıla göre %60 artmış, dolayısyla bu da büyüme oranına ciddi bir katkı sağlamış. İhracat oranlarının rekor seviyede artması Türkiye’nin üretim ekonomisinin şahlanışı ile ilgili değil, TL’nin döviz karşısında dibe vurmasını gösterir. Türk Lirası döviz karşısında değer kaybettiğinde ithalat azalır ihracat artar. İhracat yapan ülkeler Türkiye’den neredeyse bedavaya mal alırlar. 


Sayın Basın Mensupları değerli izleyenler! 
Birde TÜİK’in açıkladığı rakamların doğruluk ve güvenilirliği meselesi var tabi... Rakamlarla oynama işini TUİK her zaman yapıyor. Daha doğrusu Türkiye’deki kurumlar istatistiki verilerde reel olanı değil istediklerini bize gösteriyorlar. Mesela geçen hafta açıklanan enflasyon rakamlarına göre yılık enflasyon %19,25 olarak açıklandı. Peki bu rakam doğru mu sizce? Tabiki Hayır! Bir ülkenin hem yıllık enflasyonun %20 olması, hem de ekonominin %20 büyümesi nasıl olabilir? Bizler gerek bu platformdan gerekse başka platformlardan TUİK’in enflasyon oyunlarını defalarca dile getirdik. Birincil tüketim ürünlerinden oluşan bir sepet yapılmış olsa % 50’nin altında çıkması imkansız olan enflasyon rakamlarını sepet oyunları ile ve zarar eden ürünleri de sepete dahil etmek suretiyle çok çok aşağıya çektiğini defaatle izah ettik. Hükümet yetkilileri ne kadar pozitif tablolar çizmeye çalışsa da, halk nezdinde durum asla böyle değil. Çünkü herkes geçimini temin etmek için az veya çok bir ekonomiyi yönetmekte, piyasanın büyüyüp büyümediğini, enflasyonu ve paranın değer kazanıp kazanmadığı çok iyi analiz etmektedir. Çok kısa bir süre önce elektriğe ve doğalgaza zam gelmişti. Doğalgazda sanayi abonelerine yeni bir zam daha geldi. Bu ne demek kısa bir süre sonra elektirğe yeniden zam gelecek. Çünkü Türkiye doğalgaz enerjisi ile elektirik üretiyor ve satıyor. İşte bu zamlar üretim maliyetlerine yansıyacak ve tüm ürünlerin fiyatlarını yükseltecek. Sonra hükümet zamlı fiyatları baz alıp, ekonomimiz şu kadar büyüdü diyecek. Bu, halkı kandırmak, aldatmak ve kamu yükünü halkın sırtına yüklemekten başka bir şey değildir. 


Kıymetli izleyiciler!
Bizler yıllardır ekonominin yanlış temeller üzerine bina edildiğini ve yanlışı başka bir yanlış ile örterek bu krizin çok daha derinleştiğini söylüyoruz. Kapitalist iktisat sisteminin faize dayalı para politikası Türkiye gibi ülkeleri kalkındırmaktan ziyade, her geçen gün daha çok sömürmekte ve bataklığa çekmektedir. Ülke ekonomisi her geçen gün daha da borç batağına saplanmaktadır. Hükümet ise bu krizi sürekli faizli borç bularak aşmaya çalışıyor. Bu hem devlete ciddi bir faiz yükü getiriyor hem de devlet bu yükü zamlar ve vergiler ile halkın sırtına yüklüyor. Bu süreç esasında bugünün sorunu değil son bir asrın sorunudur. Ancak son 20 yılda bu kriz çok daha hızlı bir şekilde derinleşmiştir. Hatta öyle bir noktaya geldi ki ekonomik kriz artık hükümetin müdahaleleriyle kurtarılacak çizgiyi çoktan aştı. Yapılması gerek iş köklü ve kapsamlı bir değişikliktir. Bu ise ancak ve ancak İslam’ın iktisat sistemine geçmekle ve onun altında dayalı para politikasını uygulamakla mümkün olur. Altına dayalı para sistemi doları tahtından indireceği gibi ülke para birimlerinin yaşadığı korkunç değer kaybının da önüne geçecektir. Böylece enflasyon diye bir şey olmayacak, paramız yabancı paralar karşısında erimeyecek ve uluslararası ticaret dengeye oturacaktır. Doları tahtından indirmek ABD’yi tahtından indirmek demektir. ABD’yi süper güç olarak görenler asla bunu başaramaz. İşte bu nedenle ekonomideki istikrarı sağlayacak olan ABD’yi tahtından indirecek olan Hilafet Devleti ve ve onun uygulayacağı İslam İktisat nizamıdır. Köklü ve kalıcı çözüm budur.


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
07 EYLÜL 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.