Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 8 Temmuz 2025
"Yeni İklim Kanunu tarımdan hayvancılığa, sanayiden bireysel tüketime kadar hayatın her alanına müdahale içeriyor. İklim kanunu ile kurulan sistem bir çevre yasası değil, küresel ekonomik sömürü düzeninin yeni ayağıdır."
İKLİM KANUNU
Geçtiğimiz hafta meclisten sessiz sakin bir kanun geçirildi. Henüz Leman dergisinin iğrenç karikatürüne yönelik kamuoyundaki tepkiler dinmemişken, siyasi ortam bu gündem ile meşgulken İklim Kanunu meclisten geçti. Bu kanun iktidar için önemliydi, kanunu geçirmek için günlerce hatta haftalarca vekillerin gözlerine uyku girmedi. Bir yolunu bulup yasalaştıralım da kurtulalım dercesine fırsat kolluyorlardı. Kanun meclise her sunulduğunda toplumun belli kesimleri tarafından itirazlar yükseliyordu. Çünkü yeni İklim Kanunu tarımdan hayvancılığa, sanayiden bireysel tüketime kadar hayatın her alanına müdahale içeriyordu.
Bilmiyoruz belki de gelecek nesiller için çok büyük riskler barındırıyor. Böyle kritik bir kanunun oylamasına meclisten 210 milletvekilinin katılmaması hem üzücü hem düşündürücü. Üzücü olan taraf şu; vatandaşın oyları seçilen, yine vatandaştan alınan vergi ile maaşa bağlanan milletvekilleri bu kanunu önemsememişler. Temsil ettikleri halkın geleceğini ilgilendiren bir kanun ile ilgili fikir beyan etmemişler. Endişe verici tarafı da var, muhalefet oylamaya katılan 140 milletvekilinin ret oyu ile sanki kanuna karşıymış gibi bir görüntü vermiş, ama oylamaya katılmayan 130 milletvekili esasen kanuna destek olmuş. Demek ki bu sefer partiler arasında kollektif bir onay süreci yaşanmış. Geçmişte İstanbul Sözleşmesi’nde de aynı olmuştu. Bütün partiler kabul oyu vermişlerdi.
Şimdi meclisten geçen bu iklim kanununda neler var, neleri içeriyor bakalım. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kendi sayfasındaki bilgiler üzerinden bakalım; İklim Kanunu ve uygulama sahası ile ilgili bazı kavramlar var, kamuoyunun yabancı olduğu ama ilgili çevrelerin bildiği kavramlar bunlar…
Bunlardan biri “Adil Geçiş” yani piyasa ile emek arasındaki makul uzlaşı ve geçiş süreci… Bu süreçte öncelikle kömür madenlerinin kapatılması, termik santrallerin devre dışı bırakılması konusunda yatırımcıya ve üreticiye kısıtlama getirilecek. Tarım ve ulaşım sektöründe karbon salınımını artıran araç gereçlere sınırlama getirilecek.
“Birincil Piyasa” adı altında; özellikle Avrupalı devletlerin oluşturduğu bir küresel emisyon pazarı kurulacak ve karbon salınımı için izin ve kotalar belirlenecek.
“Denkleştirme yöntemi” ile; karbondioksit salmak için verilen izinler aşıldığında yeni izinler satılabilecek. Yani parası olan daha çok karbondioksit salınımı yapabilecek.
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulacak ve oluşturulan bir mekanizma ile karbon hakkı veya emisyon izni gibi soyut izin belgelerinin alınıp satılacağı bir borsa sistemi kurulacak. İzin haklarını aşan, ücretlerini ödemeyen ve yaptırıma razı olmayan şirketler kapatılma ile karşı karşıya kalacak. İdari para cezaları 500.000’den 5 milyona varan tutarlarda uygulanacak. Ayrıca karbon izi fazla olan ülkelerin gümrük vergi tarifelerinde artışa gidilecek ve bu ülkelere ihracat sınırlaması getirilecek.
Şimdi bakınız, Paris İklim Anlaşması ve iklim kanunu ile ilgili bütün bu süreçlere razı olan ülkeler az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler… Mesela en yüksek karbon salan ve atmosferi en çok kirleten 4 ülke başta Paris İklim Anlaşması olmak üzere İklim sözleşmelerine mesafeli duruyorlar. Mesela Trump göreve gelir gelmez Paris İklim Anlaşmasından çekildi. Çin Paris İklim Anlaşmasına taraf olmuşsa da kendi iç hukukunda bunu kanuni bir zemine oturtmadı. Rusya ve Hindistan ise atmosfere saldığı karbondioksit miktarını istenilen seviyeye düşüremeyeceğini öngörerek anlaşmanın yükümlülükleri konusunda çekimser kaldı. Görünen o ki ABD, Çin, Rusya ve Hindistan gibi atmosferi en çok kirleten ülkeler meseleyi Türkiye kadar sahiplenmemişler.
Bakınız bakanlık İklim Kanunu’na karşı eleştiri getirenlere mesela; seyahat özgürlüğünün kısıtlanacağı, vatandaştan karbon vergisinin alınacağı, tarımın yasaklanacağı, çiftçinin üretimine kota uygulanacağı gibi iddialara cevap vermiş. Hangi konuda şüphe varsa onun kanunda yerinin olmadığını söylemiş ve basit bir açıklamayla geçiştirmiş. Ama aynı zamanda bu kanunun uygulama detayları ile ilgili de bir açıklama da yapmamış. Şimdi soru şu: Bu kanun nasıl uygulanacak? “Yeşil enerji” kavramı ile oluşturulan süslü ve cafcaflı başlıkların altı ne ile doldurulacak? Kanunun uygulama pratiği olan yönetmeliklerin iki yılda oluşacağını öngören bakanlık, bütün hükümleri şeffaf bir şekilde detaylandırıp vatandaş ile paylaşacak mı? Bu ivedi şekilde yapılmalıdır.
Karbon ayak izinin fertleri kapsamadığı, sadece şirketleri kapsadığına ilişkin kanunun herhangi bir izahatı var mı varsa nerede? Yok eğer yoksa fertlerin karbon ayak izi ölçülecekse, kurala uymayanlara nasıl ceza verilecek? Diğer ülkelerdeki iklim kanunlarına benzer olarak elektronik kimlik ile seyahat takibi olacak mı? Olacaksa ulaşım ve iletişimde ne gibi sınırlamalar getirilecek? Yeni tip sulama sistemleri ve tarım reformu ile çiftçiler ne yapacak? Tarımsal üretime kota uygulanacak mı? Büyükbaş hayvancılık sınırlandırılacak mı, sınırlandırıldığında insanlar ne ile nasıl beslenecek? Tüm bu soruların cevabını kim, ne zaman verecek? Belki de kanun ile ilgili önemli ve kritik maddelerin içeriği öğrenilmeden uygulama sahasına geçilecek.
Peki bütün bu kısıtlamalar ile atmosferin kirlenmesinin gerçekte ne ilgisi var? Gerçekten bu kanunu çıkaranların derdi, Paris İklim anlaşmasını ülkelere diretenlerin gerçek niyeti atmosferi temiz tutmak mı? Hayır! Dünya ciddi bir finansal kriz ile karşı karşıya ve Batı yeni kaynaklar bulmanın yeni pazarlar oluşturmanın hazırlığı içinde. İşte bu kapitalist ülkeler yeni iklim kanunu ve karbon piyasası adıyla kendilerine yeni gelir kalemleri, yeni vergi paketleri oluşturmanın hesabını yapıyorlar. İklim kanununu geçirmeyen ülkelerin Avrupa ile ticareti gerileyecek, ihracatı düşecek ve ham madde tedariği kısıtlanacak. Yani ülkeler Avrupa ile ticaret yapmak istiyorlarsa İklim Kanunu’nu geçirmek zorunda kalacaklar, kanunu geçirdiklerinde de başka dayatmalar ve mali yaptırımlar ile karşı karşıya kalacaklar.
Batı ile aynı gemiye binip aynı rotada yolculuk yapıyorsanız, bütün fikirlerine teslim olmadan, bütün kanunlarını uygulamadan onları asla razı edemezsiniz. İşte İslam Hilafet Devleti yıkıldıktan sonra bu coğrafyada rejimler ve yöneticiler batıya teslim oldular. Hem kendilerini hem hakları beklenen acıklı sona sürüklüyorlar. Batı’nın ifsat edici yüzünü bildikleri ve gördükleri halde onlara hizmet ediyorlar ve çıkarları için çalışıyorlar. Batı kendi sömürü sistemini ayakta tutmak için ekini ve nesli ifsat etmekten geri durmaz. Batı’nın derdi insanlık için temiz bir dünya temiz bir atmosfer var etmek değil aksine yeni sömürge araçları keşfetmek ve uygulamak. İşte Paris İklim Anlaşması ve iklim kanunu bunun için önemseniyor, düşünen, tecrübe edip ders alanlara ne mutlu…
ZAMLAR VE HAYAT PAHALILIĞI
Türkiye İstatistik Kurumu’nun haziran ayı enflasyon verilerini açıklamasıyla, milyonlarca memur ve emeklinin beklediği maaş artışları da netleşti. SSK ve Bağ-Kur emeklileri yüzde 16,67, memurlar ve memur emeklileri ise yüzde 15,56 oranında zam aldılar. Bu doğrultuda en düşük emekli aylığı 16.881 TL, en düşük memur emeklisi aylığı 22.671 TL, en düşük memur maaşı ise 50.503 TL oldu. Asgari ücretlilere ise zam olmadı. Bununla birlikte Milletvekillerinin maaşları yeni zamla birlikte 229 bin 676 TL'ye çıktı. Bakanların maaşı ise 235 bin 527 TL oldu. Milletvekili emeklilerine verilen maaş 149 bin TL oldu. Halihazırda milletvekili olan ve aynı zamanda emekli vekil aylığına hak kazanan bir kişi toplamda 379 bin TL maaş almış olacak.
Her fırsatta Hz. Ömer’in adaletinden dem vuran yöneticilerin, halka ve kendilerine biçtikleri maaş ve zam politikasını görüyoruz. Günümüz hayat pahalılığında gerek emeklilerin gerekse asgari ücretlilerin maaşları bırakın bir ay geçinmeyi, oturdukların evin bir aylık kirasına bile yetmiyor. Böylesi bir durumda açıklanan bu zamlar, çalışana ve emekliye reva görülen bu ücretler, devletin vatandaşını resmen yok sayması, ölüme mahkûm etmesi, sefil hayat koşullarına mecbur bırakmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen sene emeklilere yapılan üç kuruş zammı müjde olarak açıklamış ve “Bu yılı emekliler yılı ilan ediyorum” demişti. Dönüp bakalım geçtiğimiz seneye, emeklilere ne gibi bir faydası oldu? Emeklilerin çoğu ilerleyen yaşına rağmen geçinmek için halen çalışmak zorunda. Emekli bir milletvekili aktif görevine devam ederken ve devletin tüm imkanlarından faydalanıp bir de 379 bin lira maaş alırken, hayatta kalmak için çalışma zorunda olan bir emekli kirasını zor ödüyor. Bu nasıl bir adalet anlayışı? Halka reva gördüğünüz bu yaşam koşulları hangi vicdana sığmaktadır?
TUİK gibi bir kurumu kullanarak enflasyonu istediğiniz zaman, istediğiniz değerlerde gösteriyorsunuz. Vergilere ve faturalara zam olacağı sıra artan bir enflasyon, işçiye emekliye maaş açıklanacağı sıra düşen bir enflasyon var! Tam da sizlere yakışır bir aldatmanın içerisindesiniz. Sonra ekranlara çıkıp üç kuruş maaş zammı için “kimseyi enflasyona ezdirmedik” diyorsunuz. Sizin ezdirmedik dediğiniz enflasyon aylık kazanç ile birlikte yastık altındakilerini eritiyor. Buna rağmen siz çıkıp “biz çok bedel ödedik ama halka bedel ödetmedik” diyorsunuz?
Allah aşkına 23 yılda ekonomik olarak halkın ödemediği ama sizin ödediğiniz bedel var mı? Varsa söyleyin bilelim… Bedel ödetmedik dediğiniz halkın %80’i yoksulluk sınırının altında hayat mücadelesi veriyor. Bedel ödetmedik dediğiniz halka reva gördüğünüz asgari ücret açlık sınırının altında. Bedel ödetmedik dediğiniz halk bugün birincil ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Esnafından işçisine, emeklisinden öğrencisine herkesi borç yükünün altına mahkûm ettiniz. Milyonlarca kişi bankaların prangası altında, modern köle olarak yaşıyor. Toplumun %90’ı yaşadığı hayattan memnun değil. Siz halen çıkmışınız halka bedel ödetmedik diyorsunuz. Evet, bedel ödetmediğiniz bir kesim var, ama onlar halkın içinde değil, onlar elitler, onlar önce devlet bankalarından aldıkları kredi ile kamu ihalelerine çöken şirketler. Siz bu şirketlerin vergi borçlarını da sildiniz, bunlara bedel ödetmediniz. Krizin faturasını halka özettiniz.
Siz vergi borçlarını sildiğiniz ve aynı zamanda bütçe destekleri verdiğiniz futbol kulüplerine bedel ödetmediniz, doğru… Bakanından bürokratına, vekilinden amirine kadar devletin tüm kaynaklarını kullananlara bedel ödetmediniz, doğru… Kamu servetinin %90’ınını dağıttığınız %1’lik zengin kesime de bedel ödetmediniz. Eğer sizin “halk” diye tabir ettiğiniz kesim, ayrıcalık verdiğiniz bu kesimse doğru. Göreve geldiğiniz günden beri bu kesime hiç bedel ödetmediniz. Ama çok iyi biliyorsunuz ki, itibardan tasavvur olmaz anlayışıyla var ettiğiniz açığın en ağır bedelini bu halk ödüyor. Ve tüm bunların hesabı mahşer günü en ince ayrıntısına kadar sorulacak. İşte o gün karşınızda her şeyi bilen her şeyi yazan Alemlerin Rabbi olan Allah Subhânehu ve Teala olacak… Tüm mazlumların ve tüm hakkı yenenlerin hesabı o gün sorulacak.
RÜŞVET VE YOLSUZLUK OPERASYONLARI
Türkiye ekonomik olarak öyle derin bir kriz içinde ki, hayat pahalılığı had safhaya ulaşmış, en düşük konut kira fiyatları bir aylık maaşla ödenemez olmuş, çarşı pazardan boş poşet ve filelerle eve dönülüyor. Su, elektrik, doğalgaz faturaları ödenmediği için üst üste birikmiş, enflasyon düşecek deniliyor ama neredeyse her gün akaryakıt fiyatlarına zam yapılıyor, yapılan her zam ürün maliyetlerine yansıyor enflasyon yine yükseliyor. Devlet ekonomik krizden çıkmak, bütçeyi dengelemek için adeta mafya gibi her yerde vatandaşa ceza kesiyor. Diğer taraftan bakıyorsunuz Türkiye’de her gün belediyelere rüşvet ve yolsuzluk operasyonları yapılıyor.
TV kanalları sabah akşam bu yolsuzluk haberlerini gündeme getiriyor. Zannedersiniz ki bu belediyeler Türkiye Cumhuriyeti’nin değil de muz cumhuriyetinin belediyeleri. Zannedersiniz ki bu belediyeler Türkiye Cumhuriyeti’nin 5393 sayılı yerel yönetimler kanununa tabi değil… Bu belediyelerin yönetimini, denetimini başka ülkeler mi yapıyor? Hayır Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurum ve kuruluşları yapıyor. Sayıştay, danıştay, yargıtay, vergi idaresi, masak daha başka birçok kurum… Bunlar niçin var? Bu nasıl bir çürümüşlük, bu nasıl bir kokuşmuşluk bu nasıl bir ahlaksızlık, vicdansızlık bu nasıl bir zalimlik? Her şey olmuş bitmiş, alan almış veren vermiş, yiyen yemiş, hangi CHP belediyesinin kapısından içeri girsen içerisi kokuyor. Bu belediyeler yeni mi kuruldu, bunlar daha önce de vardı, dolayısıyla rüşvet hep vardı. Bugüne kadar niçin beklenildi?
Düşünebiliyor musunuz, günlerdir TV kanallarında baklava kutusu içine konulmuş rüşvet paralarını alan belediye başkan yardımcısının görüntüleri servis ediliyor. Ve bu tamamen siyasi hesaplaşma amacı ile yapılıyor, siyasi çıkar ve menfaat için kirli çamaşırlar ortaya dökülüyor. Zannetmeyin ki sizin hakkınız, hukukunuzu korumak için yapıyorlar, siz de biliyorsunuz kıymetli Müslümanlar bu belediyelerin içi rüşvet ve yolsuzluk ile kaynıyor. Sadece CHP değil iktidar belediyeleri de aynı… Şu an CHP belediyelerinde iktidar taşı kaldırdığı için altındaki bütün pislikler görülüyor. İktidar belediyelerinin taşları bir kaldırılsa aynı kokuşmuşluk aynı çürümüşlük orada da görülecek bunu Türkiye halkı çok iyi biliyor.
Size buradan bir tek soru soruyorum, cevabını bildiğiniz bir soru… Eğer CHP iktidarın istediği siyasi çizgiye gelmeyi kabul etseydi, eğer iktidar ile bir rekabet ve yarış içine girmeseydi bu rüşvet ve yolsuzluk operasyonları olacak mıydı? Hayır! Yani demek ki partiler kavga etmese belediyeler size ait olan, sizin hakkınız olan her şeyi rüşvet karşılığında birilerine peşkeş çekmeye devam edeceklerdi. Sonra bu ülke de 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde belediyelerde yolsuzluk, rüşvet yeni mi, 99 yıldır belediyeler temizdi de şimdi mi yolsuzluğa bulaştılar? Bu ülkeyi “benim memurum işini bilir” diyerek rüşveti meşru gösteren bir başbakan yönetti uzun bir süre, bu başbakan aynı zamanda bu ülkede cumhurbaşkanı oldu. Ne oldu o günden bugüne ülkeyi yönetenlerin zihniyeti mi değişti, hak, hukuk ve adaleti gerçekten Allah’tan korkarak gözeten yöneticiler mi geldi başımıza… Yok! 100 yıllık Cumhuriyet döneminde kaç belediye başkanı rüşvet ve yolsuzluktan hapse mahkûm olmuş? Kaç bakan, kaç bürokrat, kaç milletvekili adam kayırdığı için, başkalarının hakkını yediği için yargıya hesap vermiş. Bir elin parmakları kadar… O da gerçekten hesap sorulduysa tabi…
Bugün yoğun bir şekilde CHP belediyelerine operasyon yapılmasının sebebi dediğim gibi siyasi rant ve hesaplaşma… CHP iktidarın dümen suyuna girsin bakın göreceksiniz operasyonlar kesilecek, cezaevindekiler serbest kalacak. Belediyelerdeki rüşvet ve yolsuzluk bitmiş olacak mı peki, hayır devam edecek. Çünkü bu sistem böyle işliyor, yiyor yediriyor ve ayakta kalıyor. Halkın artık bunu görmesi lazım, Müslümanların artık bu devletin ve bu rejimin kurumlarının kokuşmuşluğunu görmeleri lazım. Ve bu düzenden yüz çevirmeleri lazım, İslami bir yönetimin yeniden hayat bulması, Hilafet’in kurulması için var güçleri ile çalışmaları lazım.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
08 Temmuz 2025
#hizbut tahrir#hizbuttahrir türkiye#gündem değerlendirme#iklim kanunu#iklim yasası#iklim#iklim krizi#paris iklim anlaşması#iklim kanunu nedir#hayat pahalılığı#ekonomik kriz#enflasyon#ekonomi#kriz#zamlar#yolsuzluk#rüşvet#tutuklamalar#chp#chp'de yolsuzluk
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!